25 Mayıs 2020 Pazartesi

herkesin ismi alnında yazsaydı

   Herkesin ismi alnında yaszaydı nolurdu? Sokağa çıktığımızda yine hiçkimsenin ismini bilmezdik ama alnına bakar bakmaz öğrenirdik. İçimizde herkesi tanıyormuşuz hissini taşırdık ama yine kimseyi tanımazdık. Birini tanımak ismini bilmekten ibaret midir gerçekten? Elbette değildir. Mesela hoşlandığımız birinin ismini öğrenmeye çalışırken bile akla karaya seçiyoruz. Bu heyecanı kaybederdik bir kere.
    Şahsen benim gibi 3 harfli ismi olanlar için büyük kolaylık olurdu. Herkes bizim ismimizi bir şekilde hatırlıyor çünkü akılda kalıcı. Ama biri bize ismimiz ile hitap ettiğinde ''aa bunun ismi neydi lan'' diye geçiriyoruz içimizden. Bazen ismini söylemeden başka hitap şekilleri bulmaya çalışıyoruz ya da aklımıza gelen isme en yakın yansımayı dilimiz ile dişimiz arasında söyleyiveriyoruz. Şimdi o insanın ismi alnında yazılı olsa bile ismini görür görmez hatırlamadığımız yine belli olurdu. İsmini öğrenmek için alnına bakma çabamız çok komik bir durum olabilirdi. Bir de biri bize uzaktan seslense mesela ismimizle, o alnındaki küçücük puntoyu okumaya çalışarak miyop olabilirdik. Yani şimdiki düzenden pek farklı bir dünya olmazdı. Yine ağzımızda kelimeleri yuvarlar yine sanki tanıyormuşuz gibi sözler gevelerdik. 

3 Mayıs 2020 Pazar

vay canına

Neredeyse 1 ay olacak görüşmeyeli sevgili hiç okumayacak okuyucum. Yazmaya en çok ihtiyacım olduğu dönemde yazmayı bırakmışım meğer. Tabii 1 aydır bu tımarheneye tıkılı kalınca insan, içinden yapacak hiç iyi şeyler gelmiyor. Lanet bir durum bu ama sabretmek başka da bir şey gelmiyor elimden. Sana olanlardan bahsetmek isterdim ama bir gün içinde bile milyonlarca kez tekrarlanan bugünlerin en büyük problemini asla zikretmeyeceğim. Sen bir şekilde keşfedersin yakında zaten ya da ben eğer hiçkimsenin bahsetmediği günler gelirse bunu, işte o zaman anlatırım. Ama cehennemin içindeyken ateşten yakınmanın bir anlamı yok. O ateşin yaktığı tenimiz kabuk bağlayınca konuşursak bir anlamı olur bunların. Yoksa tatlıya dönüşmeyen hiç anıyı konuşmanın anlamı yok. Baksana ne diycem sana, öyle esti bi yerlerden. Benim hiç Can Yayınları'ndan veya İş Bankası Yayınları'ndan kitabım olmadı biliyor musun? Aslında var bir iki tane ama biri benim hayatına almak istemeyen kadının elveda hediyesi diğerinin de üstüne kim bilir kimden kondum. Çok istedim şöyle bir taraftan dünya klasiklerini bir taraftan da Türk klasiklerini dizeyim rafıma tek renk halinde ama olmadı işte. Tüm dünyanın basmakta özgür olduğu kitapları sadece süslü kapaklarla basıp kendilerine aitmiş gibi lanse ediyorlar. Onların bastıkları kitapları elbette okudum ama farklı yayınlardan. Bu yüzden aslında bütün kitapların ücretsiz olması kanısında olduğumdan içim fazlasıyla rahat. Ama o yayınların kitaplarını da elime alınca kendimi özel biri gibiymiş gibi hissetmiyorum da değil.
Bugün dün bir beatin üzerine yazdığım ufak bir nakarata devam soluğu getirmek istedim ama hayli yoruldum. Beceremedim, kaldı öyle. Sadece fazladan iki cümle yazabildim. Bu satırları yazarken içim kapkaranlık, tüm hayattan ve içindeki her zerreden bıkmış gibiyim. Hayalllerim bile neşelendirmiyor beni. Bu günkü durumlar hayallerimi bile törpülüyor. Geç kalmışlık ve hiçbir işe yaramamazlık hislerini zirvede yaşıyorum. Bir de üstüne yetmezmiş gibi depresi filmler izleyip müzikkler dinliyorum. 24 saat içinde bu durumun değişmesi ümidiyle... Çünkü sahte gülücekler saçacağım tecrübeli hayatıma dönmek istemiyorum.

1 Nisan 2020 Çarşamba

bi bak hele

   Tamam, teşekkürler. Öldün mü diye kontrol ettim sadece sevgili hiç okumayacak okuyucum.

29 Mart 2020 Pazar

heyyooo

   Naber sevgili hiç okumayacak okuyucum? Geçerken bi uğrayayım dedim. Malum havalar soğuk bu aralar bir de virüs illeti var biliyosun çıkamıyoruz bi yerlere. Ondan uğrayamıyorum sana umarım darılmıyosundur. Oldu görüşürüz o zaman iyi bak kendine.
   Gibi bi samimiyetsiz yazıyla sana hitap edeceğim günlerin gelmemesi ümidiyle güzel dostum.

 

27 Mart 2020 Cuma

tutunamayız

   Bir devir bitiyor mu ne? Oysa başındayken sana ne sözler vermiştim sevgili hiç okumayacak okuyucum. Sana her gün yazacağımın ve seni hiç yalnız hissettirmeyeceğimin sözünü vermiştim. "Her gün gelip beni burada bulabilirsin." bile demiştim sana hatta. Halbuki yalan söylemişim, halbuki başındayken ne kadar güvenmişim kendime. Sanırım sen benim kötü gün dostumsun. Sanırım sadece canım sıkkın olduğunda kafam bozulunca geliyorum sana. Ne kadar alçak bi insanmışım gibi geliyor kulağa ama inan bana ben öyle biri değilim. Çok söz verip tutamadığım oldu elbette ama hepsi için çabaladım. Herkesi mutlu etmek, her soruna bağırmak için çabaladım. E ben de yoruldum sonunda. Ne ben dünyanın tüm yükünü kaldıracak kadar güçlüyüm ne de dünya bunlara minnettar olacak kadar vefalı. Sanırım benim de mutlu olmamın zamanı çoktan geldi ama eşref saati bir tek beni bulmuyor. Uzun zamandır sana yazmadım biliyorum çünkü birazcık mutlu olmuş gibi olmuştum şu son 1 ayda. Azıcık lan azıcık mutlu olmuştum. En azından bir şeyler yolunda gitmeye başlamıştı sonunda. Rehavete bile kapılamamıştım ki henüz her şey boka sardı. Darmadağın oldu her şey. Gözümle göremediğim ufak bir yaramaz tüm hayatımı mahvetti. Bir kez  daha anladım ki biz insanoğlu birbirimize görünür görünmez ağlarla bağlıyız. Nefretin yeri yok bu dünyada. Olmamalı yoksa doğa ana bizi çok güzel cezalandırıyor. E her şey tekrardan rayından çıktığına göre sevgili hiç okumayacak okuyucum, arada uğrayabilir miyim sana yine? Dinler misin beni eskisi gibi, eşlik eder misin sesli sessiz çığlıklarıma, göz yaşlarıma, yutkunamamama? Kapından bi karınca gibi kovarsan bu kışta beni anlarım. Kıçıma tekmeyi basarsan yerimden kalkmam. Ama yine de arada bir sana uğrarım. Sen de olmazsan sevgili okumayacak okuyucum, biz bu dünyaya tutunamayız.

23 Mart 2020 Pazartesi

yalan

   Kendime yalan söyledim, başkaları yetmezmiş gibi. Yalan hayatı yaşamak çok zor ama zekayı keskinleştiriyor git gide. Bahane bulma, savunma yapabilme hızın artıyor. Hazırcevaplık geliye gökten bi yerden. Mükemmeliyetçilik insanın kendi kendine eziyet etme biçimidir. Cumhuriyet'in tanımına benzetmek için seçtiğim kelimeler mükemmel. Yoksa değil mi? Oh, shit! Here we go again.

absürdatör

   Ben bundan 3-4 yıl önce keşke dilediğim zaman çıkabileceğim bi kodese girsem de istediğim kadar film-dizi izleyip, kitap okuyup, müzik dinleyebilsem demiştim. Bu düşünce git gide kafamda büyüdü sonra. Bunun sebebi de çok fazla birikmiş öneri vardı. Tüm gün bunu düşündüğüm de oldu. Hatta biraz daha paranoyaklaşıp az suç alınabilecek cezaları araştırıp, şaka havasında sorularla da bir avukatın ağzını aradım. Elbette net cevaplar alamadım. Zaman geçtikçe düşüncemin aptallığını fark ettim tabi. Eğer bi şekilde bu olay başıma gelirse diye de bi liste yapmıştım. Ama hiç gün yüzüne çıkmadı, bir köşede durdu o liste. İşin absürtlüğü ise 23 güne yaydığım listeyi az önce tamamen bitirdim, 15 gün sürdü. Listenin finaline de J.Livingston'un meşhur "Martı" romanını koymuştum, özgürlüğün özlemini had safhada yaşayacağım günlerde kendime mesaj verebilmek için. Sonuç olarak "Gelecekteki ben" e şunu söylemek istiyorum: Kendin üzerinde psikolojik deneyler planlama birader. Samimi söylüyorum manyak olursun :)

bekleme

   Çok yorgunum,
   beni bekleme sevgili hiç okumayacak okuyucum
   Seyir defterini başkası yazsın
   Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman
   Beni o limana çıkaramazsın

19 Mart 2020 Perşembe

18 Mart 2020 Çarşamba

yazmak

   Bu aralar yabancı bana bu başlık. Sigarayı mı yoksa bunu mu bırakayım derken fark etmeden bunu bırakmışım, aklımı sikiym. Sevgili hiç okumayacak okuyucum gördüğün gibi sözünü tutabilen birisi değilim. Ama er ya da geç gerçekleşir emeller. Sabırla bekliyoruz keyfimin kahyasını

14 Mart 2020 Cumartesi

karmaşık duygular

   Yeni bi hayata adım atmış gibi hissediyorum 2 haftadır ve bu iki haftada doğru düzgün bi şey yazamamın sebebi bu. Bi telafi yazısı yazacağım sevgli hiç okumayacak okuyucum ama ne zaman bilmiyorum. Koronavirüs sebebiyle okullar 3 hafta tatil oldu, yakın zamanda İstanbul'a döneceğim. Yola çıkmadan uzun uzun yazarım sanırım.

13 Mart 2020 Cuma

uzun uzun

   Uzun uzun yazıcam bak harbi. Şu an hafif çakırkeyfim sevgili hiç okumayacak okuyucum. Ama söz sana her şeyden bahsedicem. Sakın başkasından duyduklarına inanma bak çok yakında geri dönücem sana. Belki yarın belki yarından sonraki gün :)

oldu bu iş

   Konfidııııııınt!!!!

7 Mart 2020 Cumartesi

düzenli

   Daha sık unutuyorum yazmayı artık. Okumayı da bıraktım. Oysa ne çok boş vaktim var sadece bunları toplayamıyorum. Önceden telefonla geçirdiğim vakti bahane edip elime almamaya çalışırdım. Şimdi onun yerinde çeşitli etkinlikler ve çoğunlukla bilgisayarda izlenen videolar aldı. İlerleyen zamanlarda zamanımı işgal eden neyi bahane edeceğim acaba okuma ve yazmanın önüne ve bu ne kadar sürecek? Ne zaman oturtulmuş bir hayatım olacak ve ne zaman tamamen programlı yaşamaya başlayacağım acaba? Veya acaba bu hiç olacak mı veya olması gerekiyor mu falan filan... Neyse bunları düşünmeye zamanım yok sevgili hiç okumayacak okuyucum, ocakta yemeğim var :)

6 Mart 2020 Cuma

uyuyakalmak

   Uzun zaman sonra ilk defa uyuyakaldım. Önceki günlerde erken kalkmak için bilhassa erkenden uyumaya kendimi zorlarken, erken kalkmamın gerekmediği bi gece uyuyakaldım. Garip... Hayatta her şeyin insana direnmesi garip. Ne yapmak istersen, ne yöne gitmek istersen hep karşına ya bir engel çıkıyor ya da hevesin geçene kadar seni usandırıyor. Her şeyde böyle bu. Halbuki istemediğin şeyler nasıl da hemencecik olabiliyor, sakındığın göze nasıl da çöp batıyor, sevmediğin ot nasıl da burnunun dibinde bitiyor. Sanırım hayat insanı umutsuzluğa zorluyor böylece. İnsan her ayağa kalkmaya çalıştığında sert bir tokatla yere seriyor. En güçlüye, en inatçıya, en çok direne geçiş sağlıyor sadece. Fazla disiplinli. Yaşam kendi varlığını devam ettirmek için bir ordu kuruyor ve en güçlüleri seçiyor. Ben bu hikayede neredeyim bilmiyorum. Gelecekte beni neyi beklediğini zaten bilmediğim gibi şimdi nerede olduğumu da bilmiyorum. Sanki en acı hadiseleri, duyguları ben yaşamışım gibi bir de sanki en zor sınavdan ben geçiyorum. E dert malum uzuv gibidir ya herkes en büyüğü kendinde zanneder. Ben de bu aciz bedenin içinde kanat çırpıp, bu bedeni ayağa kaldırmaya uğraşan bir ruhum sadece. Kanatları koparılıp da sonradan içinde bulunduğu bedeni göklere çıkaranlar ruhlar da var sevgli benliğim. Sen hala yerinde saymaya devam et olur mu? Sen hiç merak etme her şey ayağına gelecek senin!
   Dün neden yazamadığımı da anladığın için sevgili hiç okumayacak okuyucum, artık sana bugün ne yaşadığımdan azıcık bahsedip gideyim ben. Bugün erken uyuma rağmen geç uyandım. Şaşırdık mı :) Sonrasında alelacele derse gittim, ders çıkışı da ormana, ne ormanı çayıra terk edilmiş sokak köpeklerini beslemeye gittik arkadaşlarla. Bugün yaşadığımı hissettim bir kez daha. Bugün bir başka canlının gözünde sevginin, hasretin, özlemin en saf halini gördüm. Bugün beklentiyi, beklemeyi, sabırsızlığı gördüm o canların gözünde. Bugün minnettarlığı, sımsıcak sessiz teşekkürü gördüm o canların bakışlarında. Bugün hak ettiğimden fazlasını gördüm sevgili hiç okumayacak okuyucum.

4 Mart 2020 Çarşamba

sahnesiz

   Bu sabah 7 de kalktım ama yarı ölü gibiydim, bu yüzden arkadaşımı arayıp benim yerime imza atmasını isteyip geri yattım. Sonra 2 gibi kalktım ve kahvaltı yaptım daha sonra da saçımı yıkadım, traş oldum ve maske yaptım. Bugün Tutunamayanlar'ın son bölümünü de izledim ayrıca. Hazırlanıp Güzel Sanatlar Fakültesine gittim ve seçmelerimiz başladı. Gelenleri izlemeye başladık. Dışarı sigara içmeye çıktım, geldiğimde içeride güvenlikler vardı. Ayrıldığım yüzsüz ekip şikayet etmiş bizimkileri, okul dışından oldukları için. Terörle mücadeleden polis falan geldi sevgili hiç okumayacak okuyucum, sen düşün gayrı. Daha sonrasında polis abi sağ olsun anlayışla karşıladı ama yine de dışarıdan gelen arkadaşlar ayrılmak zorunda kaldı aramızdan çünkü bizi baltalamaya çalışan nankörler yapacağını yapmıştı. Hiçbir şey yapamadılar ama başka biz seçmelerimize devam ettik. Dışarıdan gelen arkadaşlar aramızdan ayrılınca seçmelerde daha çok söz sahibi oldum, bu da beni çok mutlu etti. 4 kişi devam ettiğimiz seçmelerimiz bitince oradan bir kafeye geçtik. Orada da arkadaşlar vardı onlarla tanıştım. Bugün çok kişiyle tanıştım ve çok sıcak bir ortam vardı. Kafede otururken de Ekin ile konuştuk instadan. O kardeşinden ben yeğenlerimden yakındım. Aramızda bi sıcaklık oluştu, ben galiba hoşlanıyorum bu kızdan ya... Neyse daha sonra kendi tiyatro ekibinden neden ayrıldığını falan sordum. Ben bu kadar samimiyet beklemiyodum açıkçası ve sevindim. Kafede biraz oturduktan sonra birkaç arkadaş bi arkadaşın evine geçtik ve çorba içip makarna yiyip muhabbet ettik. Bu sırada da yeni tanıştığım insanlarla kaynaştım ve çok eğlendim. Oradan tekrar kafeye geçtik, uzun uzun muhabbet edip sonrasında da ayrıldık. Eve döndim kanat ızgara yapıp yedim. Bunları ev arkadaşıma anlattım, biraz muhabbet ettik ve sonra da yatışa geçtik. Ben şu an bunları yazıyorum ve yarın 9-5 arası dersim var. Bakalım uyanabilecek miyim? Bunun cevabını ikimizde öğrenmek için yarını bekleyelim sevgili hiç okumayacak okuyucum :)

3 Mart 2020 Salı

var oluşsal sancılar

   Dün gene yazamadım çünkü sabaha kadar var oluşsal sancılar çektim sevgili hiç okumayacak okuyucum. Aşık olduğum kadın da aklımdan çıkmayacak zamanı buldu, bir de doğum sonrası kiloların ağırlığı ruhumun ağırlığına eklenince bu yükü taşıyamaz oldum iyice. O kiloların sebebi tam ekmek karışık tostlar, yağlı kızartmalar, kalıp çikolatalar ve hareketsizlik değil elbette, saçmalama yani sen de! Artık yakışıklı bir erkek değilim bi süreliğine yani, kadınların tüm alıcı gözleri artık üzerimden kalktı şimdilik. Ama sevmedim bu halimi vereyim diyorum. Karar verdim ölüm diyetine gireceğim. Hem bu şekilde iki isteğim birden gerçekleşmiş olur yani fena olmaz. Ruhlar alemi nasıldır acaba? Ya hani o sonsuz karanlıktan bahsediyorum, mutlak yokluktan. Kimler yok acaba orada, hem Zeki Müren de yok mudur acaba? Bir de üstüne çikolata şelaleri, asla gelmeyen ve hiç yorulmayan kadınlar, sonsuz katlı köşkler, şarap yalakları da yoksa dadundan yinmez. Bırak şimdi şehvet düşkünlüğünü be kendim, padişah mısın, peygamber mi, kendine gel. Adam akıllı ölüver işte de 21 günlük hafıza temizleme süreleri başlasın seni sevenlerin. Neyse fazla hayal kurmayalım bu kadar iyimserliğin bir anlamı yok.

1 Mart 2020 Pazar

bugün biraz içtik

   Bugün biraz içtim, Gâyemin yeni fotoğraflarını da buldum; bugün benim bayram günüm, huzurlu bir uyku çekerim şimdi de, bir de üstüne onu rüyamda görürsem var ya dadundan yinmez. İyi geceler sevgili hiç okumayacak okuyucum :)

28 Şubat 2020 Cuma

perhiz

   Bugün aslında haftanın başından beri kendime uygulamayı planladığım perhizi tam olarak yaptım ve bunu not etmek istiyorum. Hemen anlatayım. Sabah kalktım ve çeyrek ekmek ile az malzemeli bir tost yaptım. Tek istisna buydu ama sadece açık yatıştıracak kadardı. Sonrasında derse gittim yürüyerek hem de sırtımdaki çantanın içinde bilgisayar taşıyarak. Ders çıkışı dönüşte de telefon ile konuşarak geldim bu yüzden yine yürüdüm. Gelince omlet yaptım ve yanına domates dilimledim. Ekmeksiz falan onu yedim sadece. Sonrasında bitter çikolata yedim biraz yine açlık yatıştırmak için. Bunu da istisna sayamayız çünkü kakao oranı çok %60 olduğu için sütlü çikolataya oranla kalorisi az. Bu sıralarda demlediğim çayları ya bir şekerle ya hiç, yaptığım kahveleri de şekersiz içtim hep. Akşama doğru erteleye erteleye en sonda gitara çalışmamın sonrasına bıraktığım yemeğimi yaptım. Önce butların etlerini ayırdım ve ocaküstü tost makinesinde ızgarasını yaptım yağ kullanmadan sadece hafif baharatıyla. Yanına omlet yaptım ve yine domates dildim. Bu benim açlığımı iyice dindirdi. Daha sonrasında dışarı çıktım ve bir saate yakın yürüdüm. Bugün 2 saatten fazla yürümüş oldum yani. Daha sonrasında hiçbir şey yemedim. Ev arkadaşım dışarıdan geldikten sonra 3-4 saate muhabbet edip anılarımızı anlattık. Uzunca bir süredir yapmıyorduk iyi geldi. Şu an bu satırları yazmaya başlamadan öncec uyumak için ayrıldık ve benim karnım guruldarken yazıyorum bunları. Birkaç tane de sigara sardım ve bunlardan birini dışarıdaki yağmur manzarasına karşı müzik eşliğinde içip, uyuyacağım. Bugün uyguladığım programımı azimle sürekli uygulamayı ve çok hızlı bir şekilde aldığım bu kiloları aynı ivedilikle vermeyi umuyorum sevgili hiç okumayacak okuyucum. Bu sefer kafaya koydum ve yapabildiğimi gördüğüm için pes etmeyeceğim!

27 Şubat 2020 Perşembe

tını

Hiçbir zaman ilk dinlediği hissi yaşatmaz bi şarkı insana
Çoğu zaman bir mana aramaz insan ilk dinlediği şarkıda
Müziğine kapılırsa sever onu, anlamaya çalışmaz
Belki bir daha dinlemez, kıyıda kalır o şarkı
Ama yine uzaklardan duyar bir zaman
Kenarı attığı şarkının ortasından
Umulmadık manalar doğar içinde
Rüzgarına kapılır sonra
Her söylediğine katılır şarkının
Hayatına mâl eder onu
Sonra şarkı söner ama
Belki yok olur
O zaman müziği de yitirir ışığını
Zamanında bilinmeyen değeri
Arasa da bulamaz insan

derslere girdim ya la

   Bugün sabah erkenden kalkıp derse gittim. Perşembe günlerim çok yoğun. Öğleden önceki derslerde hoca 2 ders işleyip saldı, ben de sonraki derse daha 2 saat olduğu için çıkıp eve geldim. Ev arkadaşımın tanıştırdığı Murat'ın doğum günüydü bugün, o da eve geldi, çay demleyip muhabbet ettik biraz. Bi de kanat kızarttık onu da yedik. Daha sonra ben tekrar okula gittim ve 4 saat daha derse girdim. Dersten çıkar çıkmaz gençlik merkezine geçtim ve ev arkadaşımı çağırdım, beraber resim yorumlama atölyesine katıldık. Atölyede bizden farklı tablolardan kesilmiş 8 tane parçayı birleştirip geri kalan boşlukları tamamlamamız ve bir hikaye anlatmamız istendi. Ben de iyilik ile kötülüğün çarpıştığı bir hikaye uydurup çıkıp anlattım. Daha sonrasında eve geldik, ev arkadaşım makarna yaptı bense tavuk. Yemeklerimizi yedikten sonra birlikte Beş Kardeş dizisinden bir bölüm izledik. Daha sonra yatağa uzanmışım, uyuyup kalmışım. Bunları şu an o uykudan uyanmış halde yazıyorum. Neyse sevgili hiç okumayacak okuyucum, bugün de böyle geçti işte, yarın görüşmek üzere...

26 Şubat 2020 Çarşamba

dolu gün

   Bugün sabah kalkıp okulda bir topluluğun düzenlediği araba lastiği fabrikasını gezmek için Çankırı'ya gittik. Yolculuk 1 saati aştı, yolda bir çocukla tanıştım, robot falan yapıyolarmış beni de davet etti. Ben de gelirim falan dedim bakalım... Fabrikayı gezdikten sonra yemek yedik orada daha sonra da geri döndük işte. Eve geldim ve uyudum hemen. Kalkınca tavuk pişirip yedim daha sonra da sokak hayvanları için mama kabı, mama kumbarası falan hazırladığımız workshop'a gittim. Plastik şişelerin altını kesmişler ben de onların keskin kenarlarını çakmakla yumuşatıp içe kıvırdım ve onları boyadım. Daha sonra 1 saate yakın yürüyüp eve döndüm. Bi çay demleyip ev arkadaşımla muhabbet ettim. Ayrıldığım tiyatro ekibiyle ilgili öngördüklerim gerçekleşmiş oyun iptal olmuş. Arkadaşlarım için üzüldüm ama baştaki egoist iki yüzlü insanlara olanlar adına sevindim. Bakalım bunun dedikodusu yapılır ama bizim oyun ne olacak Sahnesizler'de... Bugün yine bi şarkı söyleyip düzenleyip youtube a attım. Bunu her gün yapmayı düşünüyorum artık gittiği yere kadar. Yarın başka bir etkinlik var, cumartesi günü de başka bir ekibin tiyatro ekibi var. Bakalım ileriki günlerde neler yaşayacağız sevgili hiç okumayacak okuyucum :)

25 Şubat 2020 Salı

mücadele

   Bugün Hüsni-Talil adlı bi kafeye gittik ev arkadaşımla. Orası salaş ve güzel bi kafeydi. Biraz oturduk bi kız gitar çalıp şarkı söyledi. Bizi oraya davet eden aslında hiç sevmeyip yüzüne güldüğüm çocuk bana "şarkılara katılma istersen, sesin iyi değil" deme cürretinde bulundu. Ben de ortamın güzelliğini fazla bozmamak için biraz alttan alıp gerekli cevabı verdim ama bu tür pis insanların hasetli yorumları can sıkmıyor değil. Heves kırıyor ama bir taraftan da mücadele isteği içimde hep var. Bu yüzden ne olursa olsun, kim ne derse desin ben uğraşmaya devam edicem ve bir gün iyi bir müzisyen olacağım. Rutin hayattan,  masabaşı işlerden bize hayır yok. Öyle bi hayatı yaşadığımı hayal bile etmek istemiyorum. İnsanlara mal ettiğin bi iş yapma hayali kuruyorsan durmadan yoluna devam etmen lazım. Umursamamayı ve nolucaksa olsun demeyi motto edindim ben. Tek canımı sıkan şey şu aralar aşkın sancıları, fazlası olmamalı...

24 Şubat 2020 Pazartesi

bi yerden başlamak lazım

   Bir zamandır kendi sesimi kaydedip sonra altına müzik ekleyip nasıl oluyor acaba diyorum. Çok çok amatörce oluyor ama bi yerden başlamak lazım sonuçta. Bunları da insanlarla paylaşıp yorumlarını almak lazım. Çok çok çalışıp emek vermek lazım bu işe. Ama öncesinde kalifiye olmak lazım. Bu yüzden başta müzik ve video düzenleme eğitimleri almalıyım, gitar çalmayı öğrenmeliyim ve daha neler neler. Bi yerden başlamam gerekiyordu ve ben de çok sevdiğim bir şarkıyı laptopımın kendi mikrofonuyla kaydettim, çok ilkel bir program ile arkasına sadece müzik ekledim ve biraz hızlandırdım. Ortaya çok basit bir şey çıktı ama ilk olması yeter benim için, başlamış olmak yeter.

23 Şubat 2020 Pazar

gayet

   Bak bu kelimeyi gördüğümde ve duyduğumda sadece ilk dört harfi dikkatimi çekiyor, yani senin ismin. Galiba sözcüğünü de sadece duyarsam benzer etkiyi yaratıyor. Aklımın, hayatımın her köşesine dokumuşum seni ve ben hala seni unutacağımı düşünüyorum. Seninle konuşmak elimden gelmiyor sana ancak yazabiliyorum. Okumuyorsun ama ben yazıyorum gene de, dinlemiyorsun ama konuşuyormuşum gibi. Ah be güzelim bu yazıp yırttığım, yaktıklarımla beraber şu an hali hazırda bi yerlerde mevcut olan bu cümleler buzdağına bir gün çarpar mısın acaba? Korkma batırmam seni, ben parçalanırım. Sen çarpmasan da ben eriyip gidiyorum hasretinle ne de olsa...

22 Şubat 2020 Cumartesi

şair miyim lan ben, hea!?

   Bugün bu blogta yazdıklarımı okurken bi şiirle karşılaştım. Şiiri çok beğendim ve bi an kim yazmış diye düşündüm. Sonra fark ettim ki ben yazmışım. Evet ben. Şiitlerim bana hiç bu kadar güzel görünmezdi, demek ki başka bi gözden bakmak gerekiyormuş.

19 Şubat 2020 Çarşamba

yoldaydım ondan unuttum bu kez de

   Dün gece yolculuk dolayısıyla hizmet veremedik, bu gün de hayli yorgunum sevgili hiç okumayacak okuyucum, sevgiler...

17 Şubat 2020 Pazartesi

onunla aynı nefesi soluduğum şehir

   Diğer şehirlerde yaşayan insanların ortak hayali İstanbul'u görmek. İstanbul'un ise kıymetini, değerini, şöhretini ve büyüklüğünü İstanbul'dan çıkınca anlıyor insan. Birkaç gün veya haftalık tatillerle değil birkaç ay yaşamak lazım dışında bunları anlamak için. O zaman hatırlatıyor kendini iki gözümün çiçeği. İstanbul... Çocukluğumun, hayatımın geçtiği, anılarımın evi olan içinde aşık olduğum şehir, uzun bir süre daha senden ayrılıyorum. Görüşürüz umarım.

16 Şubat 2020 Pazar

ısrar

   Bugün Hatice Hoca ile görüştüm. Parkta oturup konuştuk biraz. Uzun zamandır ilk defa bu kadar konuşabildik. Parkta Gâye hakkında konuştuk, üniversite hayatım hakkında konuştuk. Bana "kimseyi hamile bırakma sakın" dedi. Ben de ona "korunma yolları var, ertesi gün hapı var" dedim. İlk defa bu kadar rahat konuştum biriyle. Gerçekten güzeldi. Bana en son dedi ki:
"Aşkta gurur olmaz. Gâye'yi gerçekten istiyorsan koş peşinden. Tekrar sor, halini hatrını sor. Bi şekilde içinde kalanları dök. Sonra sineye çekersin ve 10 sene sonra her şeyi yaptım dersin."
   Ben başından beri itiraz ediyordum buna kendimce, "istemiyorsa niye zorlayayım ki" diye. Hem bundan ötesi rahatsız etmek olur diye düşündüm hep ama bugün ikna oldum. Korkaklığımı, alacağım ikinci red cevabının acısını düşündüğümü fark ettim. Ama bu sefer ikna oldum. Bu sefer ısrar edeceğim. Korkmayacağım ve bi daha kendimi anlatmaya çalışacağım. Bakalım bizim mottomuz neydi sevgili hiç okumayacak okuyucum:
Nolucaksa Olsun!

15 Şubat 2020 Cumartesi

heyyooo

   Yine sahnede şarkı söyleme, müzik yapma arzularım kabardı. Ben bunu buraya bırakayım. Bak inanıyorum bu sene çok şey değişecek ve çok güzel geçecek :)

14 Şubat 2020 Cuma

gene unuttuk yazmayı

   Tekirdağ'dan İstanbul'a geldim ve gene yazmayı bıraktım. Bi yerde düzen kurup başka bir düzene geçince iyi kötü tüm alışkanlıklarımı yitiriyorum ben.

12 Şubat 2020 Çarşamba

olmuyor be

   Dün gece Gayê’nin doğum gününü kutlamak için bir şarkı söyledim ve bugün sabah 5’te story ye “iyi ki doğdun!” yazıp attım. Benim ona direkt ulaşmam mümkün değil şu an, o yüzden böyle bir yol seçtim. Belki yakın arkadaşı Samiye story yi görünce ona bahseder diye düşündüm. Hatta onun doğum gününü de story sinde paylaşım yapıp kutlar da ben de onun yeni fotoğraflarını görürüm diye sevindim. Ama bunların hiçbiri olmadı. Ne bi tepki geldi ne bir paylaşım.
   Samiye acaba bunu görüp ona söylemiş midir? Yoksa ben çok mu karmaşık hayaller kuruyorum? Bu sorulara net cevap veremeyeceğim ama şunu hissediyorum ki bir gün Gâye’nin kutlayamadığım her doğum gününün... Neyse bu çok iddialı bir cümle olacak en iyisi ben burada durayım. Çünkü bu benim azim ve kararlığıma bağlı olmayan bir hayal ve benim mücadelelerim bir anlam ifade etmeyecek bu konuda.
   Acaba şu an ne yapıyor ya? Gerçekten ne yapıyor? Ne düşünüyor? Ne hayal ediyor? Bu hayatta en çok neyi istiyor? Sahi nasılsın acaba şu an Gâye? Neyi en çok dert ediniyor? Ne ile savaşıyor? Onu ne mutlu ediyor? Keşke bu soruların cevabını bilebilsem. Keşke hayatta bildiğim tek cevaplar bunlar olsa, keşke!
   Ne zaman duracak tüm bu düşünceler, bu kıvranışlar? Duracak mı ya da? Ben unutacak mıyım seni bir gün acaba? Seni umursamaya son verdiğim günler gelecek mi acaba? 12 Ocak 2019 tarihinde yani ona taze aşıkken bir kenara şunu not etmişim:
İleride bir gün şunu söylemekten çok korkuyorum:
“O, şiirlerimi besleyen, süslü bir hayaldi sadece.”

11 Şubat 2020 Salı

bi şey diycem ya...

   ...ben senin sesini görmek istiyorum bi kez

Gâye

   Yarın hayatımda aşık olduğum ilk ve tek  kadınının dünyayı şereflendirişinin yıl dönümü. Bugünün benim için ne ifade ettiğini benim ifade etmem, kelimelere dökmem mümkün değil. Kalbin okşanışının zevkini anlatmak mümkün değil. Tarifsiz tatları yaşamanın tarifsiz acıları getirmesi beklenir. Aynen öyle de oldu zaten ama bunları yazmaktan, anlatmaktan; bunları bağırmaktan çağırmaktan haykırmaktan yoruldum. Usanmadım asla ama çok yoruldum. Ben ne kadar haykırsam da duymuyor. Postala aşık olan karınca gibiyim ben, o postal beni ezdi çoktan ama benim çığlıklarımın ona ulaşması mümkün değil. Benim ona tırmanmam mümkün değil çünkü o çok güçlü. O bir karıncayı sevemez çünkü ben onun için çok küçüğüm.
   Bilmiyorum belki kendimi çok küçümsüyorum. Bir daha onunla hiç konuşamayacak olmanın korkusunun sonucu bu. Bilmiyorum hiçbir şeyi bilmiyorum işte ben. Bu da benim lanetim: Her şeyi biliyor sanıp hiçbir şeyi bilememek. Benim kibrimin bilenmeye ihtiyacı vardı tamam ama kör bıçak olacak kadar hırpalanmama gerek var mıydı bilemiyorum.
   Ah aşk! Senin hakkında  konuşmaya haddim var mı bilmiyorum ama sen çok çok çok... Aaaaaah! Yazacak hiçbir kelimem yok. Lütfen beni anla sevgili hiç okumayacak okuyucum ve sevgili hayatımın gayesi. Pek anlaşılır durduğumu sanmıyorum ama en azından anlaşılmazlığı anla!

10 Şubat 2020 Pazartesi

bir dene sadece 1 hafta

   Bu bir hatırlatma yazısıdır. Sonuçta burası benim karalama defterim ve istediğimi yazabilirim sevgili hiç okumayacak okuyucum :)
   Son gece dedim ama hala buradayım, Çorlu'da. Yarın giderim herhalde. Eve gidince bi sağlıklı beslenmeyi denemeni istiycem senden sadece 1 haftalığına, 7 gün. Hadi sadece 1 haftalığına dene. Sonra ne bok yersen yiyebilirsin söz. Hoşuna giderse devam edersin yoksa bırakırsın. Şartlar şu şekilde:
- Şeker yok
- Abur cubur yok
- Saat 6 veya 7'den sonra yemek yemek yok
- Her akşam düzenli yürüyüş
- Kızartma ve hamur işi yok
- Şişmanlatıcı hiçbir şey yok 
Bunları  bir dene ve sadece 1 haftalık sabır testi sonucunu gör.

9 Şubat 2020 Pazar

araba

   Bugün buradaki son gecem artık İstanbul'a dönüyorum. Güzel bir haftaydı. Bugün araba sürdüm uzun zamandır ilk defa. Bayağı da pratik yaptım ben bu işi çözdüm sanırım sadece vites atarken sorunlar çıkıyor. Hem zihin yorucu da bi eylem aynı zamanda. İnsanlar nasıl dikkatsizlikten kaza yapıyor anlamıyorum. Bu aracı kullanırken dikkatinin dağılma olasılığının olmaması lazım zibilyon tane etken var kontrol ediyor olman gereken. Küçükken beynimizin bir bölümün (sayısalcı olmama rağmen hatırlamadığım bölümünün) bu ve yüzme, bisiklet sürme gibi otomatikleşen şeyleri kontrol ettiğini söylerlerdi hep. Yani bir şeyi ne kadar iyi öğrenirsen büyük hata yapma olasılığın artıyor çünkü ilk öğrenmeye çalıştığın kadar dikkatini vermiyorsun. Yani iyi yüzücüler boğulur, iyi şoförler kaza yapar genellemelerinin de dayanağı budur.
   Bugün abimi işe gitmek için servise bindiği yere ben bırakıtım ve gece de ben aldım. Aynı zamanda bu arada bir kez daha araba ile markete gittim ve bu sefer de ana caddeye çıktım. Döneceğim yere 100 metre kala yavaşladım ama arkamdan korna çaldılar. Ben de biraz hızlanıp sinyal verdim. Yani sabırlı davranmam gerektiğini de tecrübe ettim. Bakalım ileri de ben bunları "otomatikleşmiş" bir araba kullanıcısı olarak okurken ne hissedeceğim sevgili hiç okumayacak okuyucum.
   Neyse bugün de bitti işte. Daha fazla yazmak istemiyorum. Babiyyyoooo
3 kelime hakkım daha varmış,
SATILIK TOYOTA VAR

8 Şubat 2020 Cumartesi

fark ettim de

Onun yanında bir lahzaya bir ömrü değişirmişim meğer...

bazı şeyleri sadece yapmadım dememek için yapıyorum

   Dün gece sabah saat 7'ye kadar uyuyamadım. Bir türlü rahat edemedim. Sonra da sızmışım işte. Saat öğle 1 gibi uyandım. Güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra tekrar uyudum. Kar yağmıştı dün gece. Dün gece karşı komşu Ali abilere taziye ziyaretine gitmiştik. Ailemin ve hemşehrilerinin yıllardır yaptığı gereksiz bir gelenek. Tabiki taziye geleneği önemli ama bizimkiler dıdısının dıdısına kadar herkesi ziyaret edip yanlarında ikram götürüyorlar. Bu ikramlar toz şekerden makarnadan tut da tavuğa kadar gidiyor. Bizim ziyaret de dıdısının dıdısına olduğu için fazla lakayıt idi ki siyaset muhabbetinden tut da Atatürk düşmanlığı aşılanmış düşüncelerle savaştığım muhabbetlere kadar konuştuk. Sonrasında kar yağmaya başladı. Çok hızlı yağan karın altında kollarımı açıp bir kez daha özgürlüğün tadına varmıştım.
   Bugün ise tamamen boş geçti. Ama akşam tam yürüyeşe çıkacakken kulaklığımı motorun sepetine taktığımı unutarak bozduğumu fark ettim. Daha sonra içim öyle yürüyerek müzik dinleme arzusu ile doldu ki atladım motora gece yarısı kulaklık aramak için köye indim. Motosikletin üzerinde rüzgara karşı verdiğim savaştan dolayı gözlerimden damla damla yaşlar geldi ve parmak uçlarım dondu. Rüzgar beni yine yenmişti ama ben son ana kadar direndim ve bakkalın önüne çektim motorumu. İçerideki adama "kulaklık var mı?" diye sorup "hayır" cevabını aldım. Daha sonra sürdüm motorumu benzinciye. Benzincinin marketi kapalıydı. İlk defa böyle bir manzara ile karşılaşmıştım. Benzinci marketleri daima açık olurdu çünkü. Tam vazgeçip yoluma devam edecekken pompacı çıktı içeriden. O da bana benzinliğin çalıştığını fakat marketin gece kapalı olduğunu söyledi. Yani tek kelimeyle ve mimikleriyle tabiki. Türkiye'de artık hiçkimse hiçbir şey için açıklama yapma zahmetine girmiyor.
   Umudumun yıkılışıyla dona dona eve dönerken bir paket sigara aldım bakkaldan. Çıkarken de birkaç şarabın fiyatını öğrendim. Burası Trakya, burada ayık gezen yok. Bu yüzden ucuz olmalı diye düşündüğüm için sordum. Belki yarın bir şişe alırım. Eve vardığımda yengemi bugün de ikinci kez başka bir kişiye aynı kişi için gittiği taziyeden dönmüş gördüm. Oradan çıkarken biraz et vermişler ona. O da sobanın fırınında közlüyordu. Ondan ufak ufak yedik ve TV de bir aksiyon filmi izledik biraz yerken. Bense tüm bunlardan sonra şimdi odama geçmiş bunları yazıyorum sevgili hiç okumayacak okuyucum. Şimdi ise sırf korku sözcüğünü kullanıp bir şarkı etiketlemek için bir korkumdan bahsedeceğim:
   Gâye, beni asla anlamamandan ve seni bir daha hiç göremeyecek olmaktan ölesiye korkuyorum.

7 Şubat 2020 Cuma

aboooov

Son anda aklıma geldi ya la...

Eskisi kadar acı vermiyo artık
Yokluğuna yutkunmuyorum artık
İyileşiyorum galiba bilmiyorum
Sesin yankılanmıyor artık

6 Şubat 2020 Perşembe

5 Şubat 2020 Çarşamba

internetim yok

İnternetim yok pek bi şey yazamayacağım ama bugün hayatımda ilk defa kokoreç yedim ve beğendim.

4 Şubat 2020 Salı

fazla sıradan bi gün

   Dün gece Togo adında bir film izledim. Tek kelimeyle muhteşemdi. Zaten bir köpek almak için can atıyorum, bir de böyle filmleri izledikçe daha da bir hevesim artıyor. Kesinlikle bir köpek sahiplenmeliyim. Artık ne gibi sorunları olursa olsun ya katlanıcaz. Tek sorunu ses çıkartması olur evde. O da benim için problem değil ama aparttakiler rahatsız olursa sözleşmeye uymamış oluruz. Senelik imzaladığımız senet yanarsa biz de yanarız. Şimdilik problem bu değil önce ufak tatlı bir poppy bulmamız lazım.
   Film izlemem saat 4'te bittiği için geç yattım. Sabah da 8'de kalktım çünkü abimle Çorlu'ya gittik. Yanımızda da abimin işyerinden bir çocuk vardı. Biraz saf bi çocuk ama çok da sevemedim. Instadan falan da takip etti ama birkaç güne silerim. Abimin işyeri için gerekli evraklarını hallettik aynı zamanda sonra da işimiz bitince yola çıktık geri. Eve gelince de biraz uyumuşum. Kalkıp yeğenimi okuldan aldım ve abimin bazı fotokopi işlerinni hallettim. Sonra da motora benzin almak için benzinciye gittim. İlk defa kendi sürdüğüm bi araç için benzin aldım. Yavaş yavaş büyüyoruz galiba :)
   Eve gelince tekrar uyudum biraz. Abimle aynı anda kalktık. Kalktığımızda yemek hazırdı. Yengem benim kamulaştırdığım tavuğu fırınlamış. Bi güzel yerken bir taraftan bir taraftan da Tutunamayanlar'ı izledik. Çocukların gürültüsünden dolayı doğru düzgün keyif alamadım ama ilk defa tam bir bölüümünü televizyondan izledim. Abimler de takip ediyormuş zaten izlerken yeterince keyif aldım. Daha sonra abim işe gitti ben de onu yolcu ettim. Sonra da bulaşıkları yıkamaya başladım, bir işe yaramak hoşuma gidiyor galiba. Bulaşıkları yıkarken annem aradı. Babamı sordu onu konuştuk biraz. İşten çıktıktan sonra eve gelmemiş kahvede bir arkadaşı bırakmıyormuş. "Ara, sor bakalım neredeymiş, n'apıyormuş" dedi. Ben de ondan sonra babamı aradım. Onunla konuştuk biraz. O da arkadışyla beraber misafirliğe geçmiş orada muhabbet ediyorlarmış. Burada misafir olduğumu bayağı hissettiriyorlar bana. Babam arabayla gez diyor. İstediğiniz kadar mazot atabilirsin diyor. Annem eve çağırıyor. Ben de burada rahat olduğum için eve gitmek istemiyorum. Böyle işte...
   Bulaşıkları yıkadıktan sonra yürüyüşe çıktım. Bir taraftan yürürken yine bi yerlerde şarkı söylediğim anların hayalini kuruyorum. Böylece yürüyüş daha keyifli hale geliyor. Ekin diye bir kız var, bizim üniversitede okuyor ve o da topluluktaki diğer tiyatro ekibinde. Dönemim son provasını yaptığımız gün bir araya geldiğimizde görmüştüm onu. Yüzü Gâye'ye çok benziyor. İlk başta bu yüzden ilgimi çekmişti ama şimdi şimdi hoş bir kız olduğunun farkına varıyorum. Bakalım belki ileride o da reddeder beni :)
   Yakında Gâye'nin doğum günü var şubatın 12 sinde. Bi şekilde kutlamalıyım ama ona direkt olarak ulaşma şansım neredeyse hiç yok. Ama Samiye var, onun yakın arkadaşı. Belki doğum günü için malum şarkıyı söyler ve iyi ki doğdun yazar paylaşırım. Samiye de mutlaka görür bunu ama Gâye'ye söyler mi bilemiyorum. Hem Gâye'nin aramızda geçenleri ona anlatıp anlatmadığını da bilmiyorum. Anlatmıştır diye düşünüyorum o en yakın arkadaşlarından çünkü, yani benim bildiğim kadarıyla. Anlatmamış da olabilir çünkü çok ketum biri. Bakalım ben en azından elimden geleni yapmış olurum. Çok aşığım sana be!

3 Şubat 2020 Pazartesi

güzel günler

   Bugün tatlı bir sesle uyandırıldım. Kahvaltının hazır olduğunu ve kalkmam gerektiğini söylüyordu o minik ses. Hemen hazırlanıp sofraya geçtim. Mis gibi menemenin üzerinde dumanı tüterken bir taraftan da sobanın içinden odunun çıtırtılarının huzurlu sesi kulağımı okşuyordu. Yavaşça kahvaltımızı yaptıktan sonra hazırlanıp diğer miniği okuldan almaya gittik. On oradan aldıktan sonra Tekirdağ'ın yolunu tuttuk. Meşhur şarkıyı dinlemesek olmazdı tabiki bu yolda.
   Yengem ile abim çocukları bana emanet edip hastaneye geçtiler. Ben de çocukların elini tutup yavaşça yürümeye başladım. Birazdan çocukların en sevdiği seans başlayacaktı: market. Markete girip çocukların istedikleri şeyleri almasını izledim. İlk defa "onu değil de şunu alın" demedim. Ne alırlarsa alsınlar sadece izledim. Alternatif sunmadım. Parayı, markayı umursamadım. Onlar da çok bilinçli bir şekilde sadece ihtiyaçları olduğunu düşündükleri şeyleri aldılar. Fazlasını istemediler. Hatta içeçek almalarını ben önerdim. Canım yeğenlerim benim çok güzel yetişiyorlar.
   Bir taraftan aldıklarımıxı poşete koyarken bir taraftan da sahile nasıl gidileceğinin tarifini dinliyorduk. Gerekli talimatları aldıktan sonra bolca bolca soru dinleyerek ve ellerini sıkaca tutatarak yürüdüm. Bazı oyunlar oynadık tabiki yoldaki arabalarla ilgili. Bunlar bu yol maceralarının olmazsa olmazlarıdır. Sahile vardık. Hemen gördükleri parka doğru koşmaya başladılar bizimkiler. O renkli kaydırakları gördükten sonra onları durdurmak ne mümkün... Ben de peşlerinden koştum hemen. Onlar kaydıraktan kayadursunlar ben de poşetten onların yemesi için içindekileri hazırladım. Birkaç tur kaydıktan sonra yanıma geldiler ve aldıklarımızı yemeye başladılar. Bu sırada da birbirimize bolca öğüt veriyorduk. İşte çöpleri dışarı atmamalıyız, doğamızı kirletmeyelim falan. Biz onları yerken parka bizimkilerin yaşlarında bir kız çocuğu koşarak geldi, arkasından da babası tabiki. Park gibi alanlarda önce koşam çocuklar sonra da arkalarından ayaklarını yere süren ebeveynler belirir. Bu gibi yerlerin bitki örtüsü genelde böyledir. Çocuk oynarken ben de bizim büyük olana bir çikolata verdim çikolatayı o kıza vermesini söyledim. Bizimki hiç tereddüt etmeden aldı çikolatayı ve götürdü. Önceden bunu yaptırmak için kırk takla atardım ama özgüveni yerine gelmeye başladı artık. Gerekli teşekkürü minikler gözleriyle arasında paslaşırken ben de babasının bir gülümsemesi ve selamıyla aldım. Bu gibi anların mutluluğunu tatmak her zaman güzel. Daha sık yapmam gerekir bunu ki her zaman fırsat olmuyor.
   Parkta oynamamız bittikten sonra sahili dolaştık. Biraz denizi seyrettikten sonra yengem ile abim geldiler ve eve doğru yola çıktık. Gün geçti akşam oldu. Ben motorla markete gittim. Tavuk ve kendime bere aldım. Sanırımım kadın beresi ama yine de giyerim ben onu. Aynı zamanda günlerdir yengemden yapmasını istediğim tatlının malzemelerini de aldım. Yengem de tatlıyı yaptı ve şu an dolapta servisi bekliyor. Abimle birlikte iyi zaman geçiriyoruz. Misafir olduğumun farkında ve iyi zaman geçirmem için elinden geleni yapmaya çalışıyor. Yarın da birlikte Çorlu'ya gideceğiz. Şimdi de saat gece yarısını geçti ve yengemden gizli sigara içerek bir film izlemeyi planlıyorum. Belki yatmadan önce de bir dilim trileçe yerim. Bakalım neler olacak...

2 Şubat 2020 Pazar

sükunet

   Bugünün tarihi 02.02.2020. Klasik işte herkesin beklediği tersten de aynı okunan tarih. Bir zamanlar Mehmet Ali Birand ile de 10.10.10, 11.11.11 leri takip ediyorduk. O da zaten 2012'de son buldu. 8 yıl geçmiş üzerinden, ne çabuk geçiyor zaman be... Bugün istedim ki önemli bir şey olsun, olsun da not edeyim tarihi ile bir kenara. Ama olmadı. Şimdi sen eğer bi kişişel gelişimci olsaydın sevgili hiç okumayacak okuyucum, bana derdin ki bir şey yapmadan önemli bir şey olmasını bekliyorsun filan. Bazen de bizim elimizden bir şey gelmiyor bazı şeylerde beklemek dışında. Böyle şeyleri sadece beklersin zaten. Ne yapabilirsin ki başka? Yapılabilecek her şeyi sen yapmışsındır ama senin kontrolünde olmayıp da senin isteklerin dışında gerçekleşen şeyler vardır. Ben artık bunları da beklemekten bıktım ya, ben sadece olanları unutabilmeyi bekliyorum artık. Bugün tam 224 gün olmuş mesela. Ne sesini duydum ne de yüzünü gördüm. Bazen hiçbir şey gelmiyor işte elinden. Zamanın işini yapmasını bekliyorsun. Zaman da çok tembel davranıyor bu konuda sevgili hiç okumayacak okuyucun be!

31 Ocak 2020 Cuma

dün yazmayı unutmuşuz la

   Üniversitedeki evimden ailemin evine geldim. İnternet bağlantısı konusunda sıkıntılar yaşıyorum, mobil verimi de kullanmak istemiyorum. Buradaki düzene henüz ayak uyduramadığım gibi kendime ait bir alanım da yok. Bu yüzden bu tür aksamalar olabilir sevgili hiç okumayacak okuyucum. Bir günde okumayıver kendini be kendim, bi günde yazmayıver kendini be kendim... 
   Hazır başlamışken yazayım bari... Bugün sıradan bir gün olacaktı ki öyle oldu. Öğleden sonraya kadar evden çıkmadım. Dün tütüncü kapandığı için bakkaldan mecburen aldığım sigaram hemencecik bitivermesin diye dışarı çıkar çıkmaz soluğu tütüncü de aldım. Benim kendi evimin bulunduğu mahalle öğrenci kaynadığı ve bütün öğrenciler sakızın bile parasını kartla ödediği için oradakiler alışık; ben buradaki tütüncüye kart uzatınca öcü görmüş gibi bakıyorlar bana. Tamam, uzattığım şeyin ne olduğunu  ve nereye sokulması gerektiğini biliyor ama alışık değil adam n'apsın? Ya bi de bilmeseydi nereye sokacağını, deneme-yanılma ile öğrenmeye çalıştığını düşünsene bi sevgili hiç okumayacak okuyucum. Aman aman, düşman başına...
   Tütüncünün yanında bizim akrabanın berber dükkanı var, kendini kuaför zannediyor garibim ama 10 m2 dükkanda ne kadar kuaför olunabilir ki? Herkes kendi dünyasının kralı tabii yargılamamak lazım. Dükkanın camekanından selam verdikten sonra kapıyı hafif araladım. Muhabbet olsun diye "kaç kişi bekliyor abi?" diye sormuş oldum. Aslında traş olma zamanım gelmişti, saçım papaz gibiydi tabiri caizse ama hiç de niyetim yoktu. Buraya da kartla ödemeyi teklif ettiğimi düşünürsek vay halime... Ben de oradaki çırağa numaramı verdim, sıra bana gelirse arayın diye. Böylece bundan da kurtulup marketin yolunu tuttum. Evde yeğenlerim var, onlarda yemek seçiyorlar. Abur cuburdan gayrısı hak getire, illa istedikleri olacak. E evde de annem gibi yufka yürekli biri olduğundan ve sözde bizim evde misafir olduklarından ne isterlerse vereceğiz haylazlara. Markete onlara hazır paketlenmiş döner almaya gittim. Bir de kendi evime sürekli tercih ettiğim 5 litrelik sulardan aldım. Gerekli kamulaştırmalar elbette yapılmıştı ama bunu burada sana bile söyleyemem sevgili hiç okumayacak okuyucum. Sana güvenmediğimden değil be, işin arka planında bu yazdıklarımın ne kadar kolay ulaşılabilir olduklarını ve her cümlesinin aleyhime kullanılacağını bildiğimden bu tavrım. Sana güvenmezsem anlatır mıydım onca şeyi sana hem. Hadi kızma da devam edelim.
   Marketten çıkıp eve geldim, haylazlar tarafından kapıda karşılandım elbette. Dışarıdan gelen her şeye karşı büyük bir merak ve beklenti içerisindeler. Hayal dünyalarında nasıl yer alıyoruz bilmem ama bu ufak raf ömürlü paket bile onları deli gibi sevindirebiliyor. Gerekli amcalık gururunu tattıktan sonra kuluçka moduna girdim ve inanır mısın hava bir anda karardı. Mucizevi bir şekilde. Güneş tutulması falan oldu zannedeceksin belki ama tüm olay zamanın hızlı geçmesinden başka bir şey değildi. Tembellik kadar hız kazandıran bir şey yok şu zamana. Yeter ki birileri tembellik yapıversin, ışık hızında koşmaya başlıyor hınzır. Annem yıllardır bıkmadan usanmadan sürdürdüğü rutini ile yine karşımızdaydı. Yemekler ocakta türül türül tütüyor, mutfağın sıcağı petekleri yakmaya gerek bırakmıyordu. Ben birkaç saat uğraşıp yemeğimi hazırlıyorum evde sonrasında ise 15 dakika içinde silip süpürüyorum. Yaptığım yemekten zevk alıyorum ama bu gençliğimin bahar aylarında güzel geçen zaman kadar tat vermediği için hiçbir şey, hazırladığım yemeğin tadı da yavan kalıyor elbette. İşin öbür boyutunda babamla geçen iki saat ev için çalıştık. Bir taraftan babama yardım ediyor olmanın haklı gurunu yaşarken bir taraftan da bize bunları yapmak zorunda kılan sisteme sövüyordum. Sövdüm de sövdüm. "Ha şunu da yaptık mı bitti be!" dediğimde babam sınırlarımı zorluyordu. O da aynı annemin yıllardır bıkmadan usanmadan yemek yaptığı gibi bıkmadan usanmadan bizim için çalışıyordu. Bunun defalarca farkına vardığımı düşündüm ama kendi evimde kendi başımın çaresine bakmak zorunda olmaya yeni başladığım için onları bugünlerdeki kadar hiç anlamamıştım. Müteşekkir olmuş olsak bile az gelecekken bir de yıllarca başlarının etini yemişiz onların. Aynı yolu biz de izleyeceğiz ve bizimkiler de bize aynısı yapacaklar. Bu devran böyle dönüp gidecek
   Saatler biraz ilerledikten sonra geçen sene bütün aşkımı anlattığım, her detayı ile dert yandığım sevgili ablam evine davet etti beni. İçli köfteler çoktan hazırmış ve benim gerçekten çok sevdiğimi düşünüyor. Tamam aslında sevilebilir ama biri sorsa aklıma dahi gelmez. Gönül kırmamak için verdiğim ufak emekleri bir kumbaraya atsaydım şu ana kadar, içini boşalttığımda yeryüzünü kaplardı ey sevgili hiç okumayacak okuyucum. Hazırlanıp gittim. Ayaküstü muhabbet ettik mutfakta. Sonra da eşi geldi onunla da samimiyiz onunla da bol bol muhabbet ettik. Sürekli bana geçen sene için teşekkür ediyorlar ailece ama ben sadece ben oldum. Yani garip geliyor. Kafamı eğip "estağfurullah" demek artık yorucu hale gelmeye başladı. Rahme düşüşünden tut da doğumuna kadar yanında olduğum ablamın tatlış bebişi bana ısındı bu ziyarette. Kucağıma geldi ve iyice birbirimizi kokladık. Geçirdiği sürece her an tanıklık ettiğim için bu bebişi ayrı bir seviyorum. Benim kucağımdayken babasının kucağına gitmedi. Normalde diğer insanlara karşı soğuk davranıyormuş aslında. Artık benim sesimi doğmadan önce çok duyduğu için mi duygusal yakınlık hissetti bilemem ama ben babasına "bebiş yeni insanlara karşı daha ilgili, ondan gelmek istememiştir babası" demiş oldum, alınmasın diye. Neyi kimi kime savunuyorsam artık. Bunları sadece ben düşünüyorumdur umarım da bebişin babasının asıl zamanında yanında olamadığı aklına gelip de üzülmüyordur...
   Yemeğimi yedikten sonra defalarca bindiğim asansörle inmek istedim. O asansör aynası benden neler barındırıyor bir tek ben bilirim. Bu yüzden o asansöre ve aynasına karşı bir duygusal bağım var, tazelemek istedim. Apartmanın önüne geldiğimde ablama aşkımdan dert yandığım anlar geldi gözümün önüne. Sonrasında eve gidip ağladığım anlar. Yine bu konuda içim rahat konuşabileceğim tek kişi o ama artık onunla konuşmak için vaktimiz olmuyor. O günlerdeki gibi yolda yürürken anlatığım şeyleri bir daha ona öyle anlatamam artık. Çok isterdim acısını 7 aydır azaltarak yaşadığım aşkımdan ona biraz daha bahsetmek ama insanın her istediği her zaman olmuyor. Güzel günlerdi, geçti ve gitti...
   Eve geldim. Yatakta biraz yuvarlanıp kendimi dışarı attım. Kulaklığımı takıp yürümeye başladım o aşkımı derin derin yaşadığım parkta. Bu kez yine müzisyenliğimin hayallerini kurdum ve o kadar tatlı geldi ki yine. Burada bir kez daha, her şeye rağmen bağıra çağıra söylemek istiyorum: Ben müzisyen olacağım!
   Kulaklığımın şarjı erken bitti ve eve erken dönmek zorunda kaldım. Şu an ise oturdum ve günümü yazıyorum. Sıradan standart geçen günüme dair bile yazacak şeyler bulabiliyorum ve bunu devam ettirmeliyim. Aradaki aksaklıklara rağmen. Bu yüzden tüm sene boyunca mutlaka her gün görüşmek üzere sevgili hiç okumayacak okuyucum.
 

29 Ocak 2020 Çarşamba

gidelim

Gidelim
Bilmediğimiz yerlere gidelim
Görmediğimiz sokakları görelim
Ayaklarımıza kara sular inene kadar yürüyelim
Sonra oturup dinlenelim
Birbirimize bakalım
Susalım sadece
Gözlerimizin ışıkları savaşsın
İlk gülümseyen kaybetsin
Bir kez daha aşık olalım birbirimize
Bir de gülüşlerimize dalalım
Sadece gülelim ama
Neye güldüğü hiç bilmeden
Niçin güldüğümüzü çok iyi bilip
Sonra da kalkıp yürüyelim yine
Bu sefer hiç durmayalım
Konuşulacak her şey bitene kadar susmayalım
Ve o an anlayalım
Biz birbirimiz için yaratılmışız.

26 Ocak 2020 Pazar

çok yoruldum

Bugün neler yaşadığımı yazıcam ama çok yoruldum, azıcık dinleneyim sevgili hiç okumayacak okuyucum.

25 Ocak 2020 Cumartesi

song güng

   Hafif çakırkeyf yazıyorum bu satırları 70 lik şarabımı bitirdikten sonra. Yine ve yine Gâye'yi düşünüyorum. Hep ve her zaman olduğu gibi. Sonunda 12 saat sonra onunla aynı şehrin nefesini içimize çekeceğiz. Onu görme onun sesini duyma ihtimalim artacak. Bu bile o kadar çok mutlu ediyor ki beni. Anlatamam, anlatılmaz, anlayamazsın sevgili hiç okumayacak okuyucum.
   Bugün sınavdan iki saat önce kalktım. Sınava girdim ve çıktım. Sınav sırasında malın biri defteri dışarıdan içerideki birine gösterirken yakalandı. Görevli hoca da bunun sorumluluğunun tüm sınıfa yükleneceğini söyledi. Başta endişelenmiştim ama sonrasında marketten çıkınca karşılaştığım Bakülü tiyatro arkadaşım Nermin'in rahatlatmasıyla kendime geldim. Marketten baya şey kamulaştırdık çok şükür :)
   Bugün şarabımı da aldım. Tam olarak tüm gün ne yaptığımdan detaylıca bahsetmek isterdim ama kafam öyle güzel ki düzgün hatırlayıp yazamıyorum. Neyse yarın uçağım var ve sevgili ben ona bir şekilde erken gitmeye çalış. Bugün müzik hayallerimi güçlendirecek bir yürüyüş yaptım ve genel anlamda güzel bir gün geçirdim. Daha fazla yazma için direnmek istemiyorum sevgili hiç okumayacak okuyucum, iyi geceler...

24 Ocak 2020 Cuma

rahatlamadan önceki son gün

   Bugün sabah programlama sınavım için erkenden kalktım hatta arkadaşım da aradı ama ben bilerek gitmedim sınava. Zaten ne kadar iyi olması için zorlasam da geçemeyecektim bari uykumdan olmayayım dedim. Öyle de olurmuş zaten ki sınav bittikten sonra beni arayan arkadaşımla konuştum. O da bana sınavda iki soru sorulduğunu ikisinin de çok zor olduğunu söyledi. İyi ki gitmemişim.
   Tekrar uyandığımda öğle olmuştu saat 1'e yaklaşmıştı. Ben de hemen ocağa çayı koyup ekmek almak için Şok markete gittim. Gitmişken birkaç şey daha almam gerekiyordu. Ben de bir tane cheesecake, bir tane 300 gram Oreolu Milka Çikolata, 4 tane noodle, kola ve ekmek aldım. Sonra da eve gelip tostumu yaptım. Dün aldığım salam o kadar lezzetliydi ki tekrar yiyesim geldi. Bundan sonra ondan almayı düşünüyorum. Biraz zaman geçirdikten sonra Ata Demirer'in Tek Kişilik Dev Kadro'sunu izlemek geldi içimden. Parça parça dinlene dinlene izleyip bitirdim onu. Tabi böyle devam ettikçe vakit geçti ve neredeyse akşam oldu. Aldığım çikolatayla story çektim sonuçta 15 liralık çikolataydı hahaha. Çok garip bir içgüdü bu. İnsanlara kendini iyi bir şekilde lanse etmeye çalışma içgüdüsü çok garip. Nedir yani ben orada tiride ekmek banarken story atsaydım insanlar ne düşünecekti ki? Varsın düşünsünler ne olacakti ki? Ne kadar hatırlayacaklardı ki bunu... Sonrasında dilimde dolana şarkıyı söyleyip story attım. Hala özgüvensel problemler yaşıyor olduğum için bir süre kendim izleyemedim o storyyi. Çünkü bu önceki yaptığım şarkı söyleme etkinliği gibi değildi. O şarkıyı söylememi kimse istemişti, içimden geldiği için söyleyip paylaşmıştım. Bu yüzden biraz tedirgindim. Bu gibi durumlarda son ana gelince tuşa basıp telefonun ekranını kapatıyorum. Nolucaksa olsun ya diyip bir kenara atıyorum telefonu. Bundan sonra daha fazla içimden gelenleri paylaşarak özgüven sorununun kökünü kurutacağım. Bakalım bu süreçte beni neler bekliyor...
   Bugün Elazığ'da deprem olmuş. Bu hafta birkaç kez daha oldu farklı yerlerde ama sanırım Van depreminden sonra ilk defa yıkıcı bir deprem yaşandı. Ölen insanlar olmuş. İşin ciddiyetini kavrayınca İstanbul'da yaşadığımızı hatırlayıp gözlerim doldu biraz. Çünkü bizi bekleyen acı gerçek bu. Ben buradayım, güvendeyim belki ama İstanbul'u çok şiddetli bir deprem bekliyor ve her an olabilir. Bu depremlerşn oluşu da bu süreci hızlandırıyor olabilir. Bütün ailem orada ve insan ister istemez korkuyor ve olabilecekleri gözünü kapatarak geçiştirmeye çalışıyor. Böyle bir durumda onları aydınlatmaya çalıştığımda inançlı oldukları için önlem almaya yeltenmiyorlar. Ölümün falan Allah'tan geldiğine inanıyorlar ve bir türlü onların yaşamını güvence altına alamıyorum. Uzaktan onları sadece uyarmak geliyor elimden. Ama yarından sonraki gün orada olacağım ve deprem hakkında iyice bir araştırma yapıp onları aydınlatacağım. Bu işi ciddiyetle yapıp asla taviz vermemelerini sağlayacağım. Yaklaşıyor yaklaşmakta olan.
   Bugün uzun süre sonra egzersiz yaptım. Çok kez şınav çektikten sonra en son kendimi yüzükoyun yere kapaklanmış ve kollarımın acizliğinin tadını almışken hatırlıyorum. Sonrasında duş aldım ve kendime gelmeye çalıştım. Biraz zaman geçtikten sonra kitabı alıp Charlot'un yolunu tuttum. Oraya gittiğimde adam bu kez yine çayının olmadığını söyledi. Ben de saçma sapan bir mochaya yine 9 lira vermek istemediğim için kalkıp ayrıldım oradan. Bence adam orada bir çay ile yarım saat oturmamı hoş görmüyor. Bu yüzden ben gelince çayının bittiğini söylüyor. Ben adamı denemek için "çaydan başka bir şey içeçek param yok, en iyisi gideyim ben" dedim. Oranın artık neredeyse müdavimi olduğum için "ikram edelim" demesini bekledim. Ama bunu yapmadı. Yani çay may palavra, bir daha da gitmem oraya. Oradan çıkıp döndükten sonra Mısırca Amca adındaki başka bir cafê dikkatimi çekti ben de oraya oturdum. İçeri sıcaktı ve oturduğum koltuk gayet rahattı. Sadece kitap okumak için yeterince yüksekte değildi. Ben de ayaklarımı kıvırıp oturdum. Bugün orada okumaya başladığım kitap Stefan Zweig'in Ay Işığı Sokağı kitabıydı. Yaklaşık 30 sayfa okudum yani 3'te 1'i kadarını okudum. Kitapta limana geç kalan gemiden inip de binmek istediği Almanya'ya giden treni kaçırdıktan sonra Fransa'da bir gün geçirip orada karısının peşinden çok farklı coğrafyalara sürüklenip onun izini süren bir adam ile tanışan bir karakterin öyküsü anlatılıyor.
   Eve döndüm ve apartmanın girişinde ismini Rust koyduğumuz geçenlerde bir gece misafirimiz olan kediyi gördüm. Hemen kucağıma alıp eve getirdim ve takılsın biraz dşye bıraktım. Ben de o sırada ocağa bergamotlu çay koydum ve kendimi iki çeyrek tost hazırladım. Ben beyblade izlerken Rust uyudu biraz, ben biraz okşayınca da uyandı. Kalan piliç salamı ona yedirdim. Çok acıkmıştı. Yine salamla beraber yanında 3 çay tabağı da süt içti. Sonrasında kucağıma alıp biraz sevdikten sonra bir story çektim onunla beraber. Daha sonrasında dışarı çıkmak istedi. Ben de kapıyı açıp dışarı çıkmasına izin verdim. Şimdi de yarınki matematik sınavıma çalışmam gerekiyor ve "zabağa gadar burdayıh zabağa kadar". Çok çalışıp bu sınavı geçmem lazım yani en az 35 alacak kadar çalışmam lazım. Bu sınavdan da kalırsam hem akts sınırını aştığım için senem uzayacak herhalde, bu konuda net bir bilgim yok Baki bahsetmişti; hem de boşuna 15 gün burada beklemiş olacağım. Yarın sınavdan sonrası çok keyifli geçecek. Eve dönmeme bir gün kalmış olacak ve çok eğleneceğim. İronik bir şekilde bir uçağın düşüşünü konu alan Sully filmini izleyeceğim. Bütün evi temizleyip güzel bir yemek yiyeceğim falan. Bakalım umarım yarınki sınav güzel geçer de içim rahat bir şekilde eve giderim. Yarın gece rahatlayınca görüşürüz sevgili hiç okumayacak okuyucum, kendine iyi bak :)

23 Ocak 2020 Perşembe

ne yazsam acaba

   Eve gitmeme 2 gün kaldı. İster istemez heyecanlanıyor insan iki gün sonra sıkılacağını bilse de. Bu yüzden sıkılmamak için yapmam gereken bazı şeylerden bahsediyim de içimde kalmasın:
   Babamla sinemaya gidip sonrasında bir cafêde oturacağım. Direnirse ısrar edeceğim. Çocukları istedikleri filme götüreceğim. Gider gitmez spor salonuna yazılacağım zaten haftada 3 kez gidiliyor. Sağlıklı beslenip maksimum kiloyu vermeye çalışacağım. En azından bu süreye sığdır ve buna katlanmaya çalış lütfen sevgili ben. Akif'i öp ve suratına krem şanti sür yani bol bol story çek ve paylaş. Özgüven sorunu bir anda yenilebilecek bir şey değil. İçinden geldiği gibi davran ve umursama. Her akşam birer saatlik park yürüyüşlerini ihmal etme. Hakan abi ile konuş çünkü staj tarzı bir şeyden bahsediyordu. Kadıköy'deki oyunculuk randevuna git. Orada arkadaşlarınla buluş. Bolca müzik dinle; kitap okuma ve yazı yazma zincirlerini kırma. Tekerlemelerle diksiyon çalış. Yeni kütüphaneler keşfet ve mümkünse Avcılar'daki kültür merkezinde tiyatroya git. Umarım Gâye'yi görürsün de iki kelam edersiniz. Eğer böyle bir şey olursa sus onun yanında. Bir şey söylemeni isterse de gerekli olan tek şeyi söylediğini söylersin ve ona aşık olduğunu hatırlatırsın.
   Bugün sınavım olmadığı için bol bol boş boş takıldım evde. Geç kalktım ve internette takıldım. Sonrasında da ev arkadaşım sınavları bittiği için eve gidiyordu. Ben de onu yolcu ettim. Pazar günü Ankara'da buluşmak üzere sözleşmiş olduk ama emin değilim ne olacağından. O gittikten sonra markete gidip bana iki gün yetecek ufak bir salam ve bir paket tavuk baget aldım. Aldığım paketten bir tanesini menemene katmayı denedim ama hazır menemen bok gibiydi. En iyisi kendin uğraşıp yapacaksın. Kalan 3 tanesini de akşam pişirip yanına pilav yaptım ve afiyetle yedim. Bugün aynı zamanda Juno adında bir film izledim. Bence çok eğlenceliydi ve diğer gençlik filmlerinden farklı bir havası vardı. Film bittikten sonra dışarı çıktım ve bu sefer Charlot Cafê açıktı. Bir açık çay istedim ama "çay haricinde her şeyim var" cevabını aldım. Ben de white chocolate mocha sipariş ettim. İstemeye istemeye ödedim 9 lirayı çünkü evde kendim çok daha lezzetlisini neredeyse bedavaya ve her an yapabiliyordum. Kitabımı okudum ve bitirdim. Sonunda Benjamin abimizin istediği oldu. Sarayın Yahudi kuyumcusu şamdanın birebir kopyasını yaptı ve sahte olanı hazinedara verdi. İkisi de birbirinin aynısı idi ama sadece biri kutsaldı. Benjamin abimimiz de bu kutsal olan şamdanı alıp geniş bir arazinin ortasındaki bir ağacın neredeyse dibine bir tabut ile birlikte gömdü. Sabahında da öldü.
   Yarın sabah 9'da Programlama sınavım var ve geçemeyeceğimden emininim. Benimle alakalı bir şey değil bu zaten, istesem de geçemeyeceğim. Bu yüzden girmemeyi düşündüm ama vakit geçirmek için gireceğim sanırım. FF'den daha düşük not alamam ya... Asıl önemli olan ve geçme ihtimalimin olduğu sınav cumartesi günü olan matematik sınavım olduğu için ona odaklanmalıyım. Bu dersten de kalırsam otomatik senem uzuyor. Buradan kaçıp gitme planları kurarken ne hallere düştük ya. Sanırım erasmus hayalleri de yalan oldu. Uzun zamandır keşke dediğim bir şey çıktı ortaya, keşke girseydim derslere. Derslere giren çocuklar beyinsiz olmalarına rağmen geçtiler dersten ve benden 2 hafta önce evlerine gidebildiler. Bunları artık sorun etmiyorum ama sonuçları umarım hayallerimin önüne geçmez. Bakalım ileride neler olacak. Görüşürüz sevgili hiç okumayacak okuyucum.

22 Ocak 2020 Çarşamba

daha boş bir gün olamazdı

 NOT: Dünün yazısını dün yazdım ama yayınlamayı unutmuşum taslak kalmış. Zincir kırılma olayı yok yani sabah fark ettim ben de.
  Dün gece öğrendiklerimi yazdığım kağıdı tekrar etmem ve bunların bazılarını aklımda tutamayacağım için sıraya yazmam gerektiği için bu sabah normalden biraz daha erken kalktım. Aşağı inip ekmek aldım, çayı ocağa koyup duş aldım ve tembel tembel hareket ettim. Kahvaltımı yapıp İlişki Testi'ni izledikten sonra yaklaşık 45 dakika erkenden evden çıktım ve fakülteye gittim. Oraya vardığımda sınava daha 35 dakika vardı. Yazabildiklerimi sıraya ufacık yazdıktan sonra sigara içmeye çıktım. Dünden beri dinlediğim bi cover vardı ve onu notları sıraya yazdıktan sonra dinlemek için kendime söz vermiştim. Bir taraftan sigaramı içip bir taraftan da müziğimi dinleyip sınava geçtim.
   Sınavda 4 soru vardı ve yine başlamadan önce 5 dakika kağıtla bakıştığım tarzda bir sınavdı. İlk iki soru tanım ve bilgi sorusuydu ve bunun için gerekli olan kağıtlar cebimdeydi. "Diğer işlem yapmam gereken iki soruya odaklanayım ve ilk yarım saat dolup herkesin çıkmaya başladığı anda yazarım." dedim ama o iki işlem yapmam gerekenlerde de bir şey yapamadım. Bari millet çıkmaya başlayana kadar bildiklerimi yazayım düşüncesiyle ilk soruya bildiklerimi yazdım. İlk yarım saat doldu ve herkes çıkmaya başladı ben de tam o an cebimden gerekli kağıdı çıkarıp tanımı yazdım. Tanım cümlesi kendi notlarımdan gelen kendi cümlelerimden oluştuğu için kopya ihtimali verilemezdi. Kağıdımı güzelce yazıp hiç çaktırmadan yerine koydum. Sınıfın neredeyse yarısı çıktıktan sonra hoca üçüncü sorunun nasıl çözüleceğini açıkladı. Bu soru 40 puanlık olduğu için bu biz bekleyenler için büyük şanstı. O soruyu da öylece çözdüm ve diğer hiç anlamadığım soruya da saçmalayıp bir tane kafadan Karnough haritası çizdim. En azından bu haritayı çizebildiğimi bilsin diye yapmıştım bunu. Yani direkt soruyu çizmektense bir şeyler bildiğimi düşünüp puan versin diye yapmıştım. Ama orospu çocuğu herkesin sınavını 4 saatte okuyup final notumun aynısını girmiş. O kadar kişinin klasik sınavını bu kadar kısa sürede okumasının imkanı yok. Gidip sorsan yalan söyleyecek. Bu hocanın öğrencilere garezi var. Kendisi 3,5 senede bitirdim diye övünüyor üniversiteyi. Zaten tipsizin teki duba gibi herif. Hayatını yaşayamamış ve bizim de yaşamamızı istemiyor. Şimdiki akp yönetimindekilerle aynı kafaya sahip yani. Hayatı boyunca kızlı erkekli bir ortamda dahil takılamadığı ve üniversite gibi mükemmel tecrübeyi hakkıyla yaşayamayıp ineklik ettiği için böyle davranıyorlar bunlar.
   Eve geldim ve biraz takıldıktan sonra uyudum sonra da uyanıp notumu falan öğrendim işte. Mailimi attım ama sikine takmayacağı için pek bir umudum yok. Neyse 3 dersten kafadan kaldık bakalım seneye ne bok yiycez. Ben boşuna 15 gün geç  gidiyorum İstanbul'a ya. Ama matematikten son anda kaldığım için "eve iyi ki gitmemişim" diyorum. Bir tek geçme ihtimalimin olduğu sınav o çünkü. Vizesi çok yüksek. Geçer bir not alsam çok rahat geçerim. 33 alsam geçiyorum yani. Bu dersi de seneye bırakmak salakça olurdu ve AKTS sınırı aşıldığı için senem uzamış olurdu. Neyse siktir edelim sınavları şimdi. Uyandıktan sonra uzun zamandır ilk defa takip ettiğim yerli dizi olan "Tutunamayanlar"ın yeni bölümünü izledim. Çok hızlı bitti ve diğer bölümlere nazaran daha az komik bi bölümdü. Ama ikilinin arasındaki aşk artık dışa vurmaya başladığı için kendime ait simalar gördüm iki karakterde de. Bu yüzden son sahnede duygulandım ve bölüm güzel bitti benim için. Sonrasında tekrar uyudum ve saat 12 de kalktım bu kez. Gece yarısı uyanır mı insan ya ne garip bi düzen oluşturdum kendimi böyle.
   Kalkıp üstümü giyip Hokkabaz Cafê'ye gittim. Kulaklığımda iyice cızırdıyordu. Sonunda cafêye ulaştım ve oturdum bir çay söyledim. Çay geldi ama ben içmeyip hala telefona baktığım için soğuttum çayı. Ama ben ne yapayım. İnsanlar gündüz yaşıyor hayatı ben gece. Bu yüzden bir sürü yeni mesaj gönderi vs. oluyor. Telefonu bırakıp kitabımı okumaya başladım. Bizim Benjamin sonunda kralın huzuruna çıktı ve şamdanı istedi. Kral teklifini kabul etti ama sadece Kudüs'r götürülü bir kilisenin altında durmak şartıyla. Kralın kabul etmesinin sebebi batıl inançlarının olması ve bizim Benjo'nun bunu şamdanın lanetli olduğuna inandırması. Ama işte bunların götü kalkmasın diye de böyle bir yöntem buluyor. Bakalım devamında neler olacak kitabın.
   Genel olarak boş ve kayda değer bir şey barındırmayan bir gün oldu. Bu yüzden şimdi güzel bir final yapmak ve kelimelere şarkı eklemek bile istemiyorum. Bu yüzden bitti!

korkacak bir şey yok aslında

  NOT: Bu yazıyı 21.01.2020 tarihinde yazdım ama yayınlamayı unutmuşum. Zincir kırılmadı yani!
   Dün gece sabaha kadar hiç uyumadım. Tam ders çalışmamın bittiği sırada ev arkadaşım uyandı. Daha öncesinde hiç sigara içmiyordu eve gittiğinden beri. Ben onu kendi odamın camından dışarı bakıp sigara içerken gördüm. Şaşırdım tabiki ama sonra da normal karşıladım. Hazır o uyanmışken biraz muhabbet etmek istedik ve saat 8:30'a kadar beat kuşağı hakkında muhabbet edip sigara içip müzik dinledik. Daha sonra benim uykum geldi ve uyumaya geçtim.
   Yaklaşık 1 saat sonra 10'a doğru kendiliğimden uyandım çünkü içimde bugün yapmam gereken şeyin tedirginliği vardı. Bir türlü uyuyamıyordum. Ben de kalktığım saatte A.....r'a "merhaba" yazdım ve cevap beklemek üzere tekrar uykuya daldım. Bir süre sonra tekrar uyandım ve "merhaba" cevabını aldım. Bu cevabın üzerine "sana bir şey söylemem lazım ya" yazdım ve tekrar uykuya daldım. Artık yarı uyanık yarı uykulu olduğum için her an mesajın gelişinin bekleyişindeydim. Bir süre terkar gözüm daldı ve uyandığımda "söyle" cevabı geldi. Bu cevap beni biraz tedirgin etti. Artık her şey açıktı. Ne söyleyeceğim az çok ortadaydı, anlamıştır yani dedikten sonra başladığım işi bitirmeye karar verdim ve "seninle bir süredir tanışıyoruz ve ben senden hoşlanmaya başladım; bu konuda ne düşündüğünü merak ediyorum" yazdım. Artık tamamen uyanmıştım ve asıl cevap beklediğim soruyu da sorduğuma göre hiç uyku tutmayacaktı zaten. Ben de hemen ocağa çayı koydum ve demlenene kadar oyalanıp tostumu makineye koymak üzere hazırladım.  Çay olmak üzereydi ve ben de bir türlü telefona bakmaya cesaret edemiyordum. Gelecek cevabın beni çok mutlu etme veya özgüven hasarı verme potansiyeli var olduğu için bir türlü bakamadım telefona. Sonrasında da dün yazdığım satırları hatırladım ve "nolucaksa olsun ya" diyerek telefonu elime aldım. Ve gelen cevap şuydu: "bir şey düşünmüyorum çünkü konuştuğum biri var". Çok net ve sert bir cevaptı. Bir an yine reddedilişi tattığım için boşluğa düştüm ve kendimi çok değersiz hissettim. Özgüvenim yıkıldı bir an. Ben bir taraftan kendimi buna hazır olduğumu belirterek düşünmemem gerektiğini söyledim ve tostumu yiyip İlişki Testi'ni izleyeyim dedim. Bu sırada Youtube'daki  Erkek Kanalı girdim ve "reddedilme" videosunu izledim. Bunun bir süreç olduğunu ve reddedilmeye alışmam gerektiğini söyleyip benim moralimi yerine getirdi bu kanal. Ve sürekli buna devam etmem gerektiğini özgüvenimi yitirmemem gerektiğini hatırlattı. Benim de moralim biraz yerine geldi ve ben de İlişki Testi'ni izlemeye başladım.
   Saat 4'e kadar takıldım ve sonrasında da eve ev arkadaşım ile birlikte Can geldi. Gelirken de 3 bira almışlardı. Ben de aşırı misafirperver olduğum için Can'a hamburger hazırladım. Sonrasında Ebubekir, Batu ve Murat geldi ve biz biraları içip bi taraftan da muhabbet ettik. "Papaz Kimde?" oynadık. Cezası ise escort aramaktı. İlk başta ev arkadaşım kaybetti oyunu ve twitter bir escort numarası bulup arattık o da konuştu. Biz de bunu izleyip eğlendik. Sonrasında Batu kaybetti ben de ona twitterdan travesti numarası buldum. Sesi duyunca kahkaha attık zaten biz ve trans-birey ablamız telefonu yüzümüze kapattı. En sonda ben kaybettim bana da bir teyze çıktı ben sorun olmaması için direkt kapattım. Bu yaptıklarımızın ne kadar yanlış olduğunu ben de  biliyorum ama bazen ortama uyum sağlamak için yapıyoruz böyle şeyleri ve kimse sorgulamıyor. Bunlardan sonra Ebubekir ile Can gittiler biz de dört kişi kaldık. Daha önceden Murat'a tavuk sözü verdiğimden sürekli bana söyleniyordu. Ben de kalkıp tavuğu yapmaya başladım. Bu sırada da kems ve pişti oynadık. Sonrasında muhabbet sıkmaya başladı onlar da gittiler. Benim de çok uykum gelmişti kendimi yatağa attım.
   Tam istediğim saatlerde uyandım. Uyandığımda saat gece yarısına geliyordu. Ben de üstüme giyip dışarı çıktım ve Hokkabaz Cafêye geçtim. Bir çay sipariş edip kitabımı okumaya başladım. Bu aralara "zinciri kırma" olayını biraz aksatıyordum bu yüzden hala "Gömülü Şamdan"ı okuyorum. Bugün biraz da tekerlemeler okuyup diksiyon çalıştım. Aslında tekerlemeler konusunda çok iyiyim bunu fark ettim. Hazır "zinciri kırma"lardan birini yaptığıma göre tüm gün de dışarı çıkmadığım için kitap okuma işini de aradan çıkarmış oldum. Bir süredir bu kadar dikkatli okumuyordum kitabı ve iyi geldi bana. Sonunda karakterimiz Benjamin şamdanın izini sürdükten sonra Bizans' a gidiyor ve orada oradaki Yahudilerle birlikte muzaffer imparatordan şamdanı almak için planlar yapıyorlar. Çayım ve sigaram bittikten sonra bugün keşfettiğim ve yolda gitarla kar yağışı altında söylemeyi hayal ettiğim şarkıyı dinleyerek eve döndüm.
   Apartmanın içini girmiş ve asansör beklerken bodrum katından bana doğru merdivenlerden bir kedi çıktı. Ben de aç olduğunu düşünerek yanıma çağırdım ama yanımda hiçbir şey yoktu. Ben de kucağıma aldım ve asansörle benim eve çıktık. Önüne migrostan aldığım küçük paket mamalar

20 Ocak 2020 Pazartesi

bakalım yarın neler olacak

   Dün geceden saat 7'ye kadar ders çalıştım güya. 4'e yakın başladığım çalışmam sabah ezanının okunmasıyla son buldu. Oysa toplam 6 sayfalık nottan 4 sayfa not çıkardım. Bunlardan sonrada ballı papatya çayımla sigaramı içip "Ne farkeder" dinleyip yattım. Sonra da 11'de kalktım, tabiki sürekli beşer dakika erteleyerek çeyrek geçe kalktım. Çayı koydum ve aşağıya ekmek almaya gittim. Son kaşarımı kullanıp tostumu yaptım ve İlişki Testi'ni izlemeye koyuldum. Saat 12'ye yaklaşınca hazırlanıp sınava gittim. Okul kapısından içeriye girdiğimde uzunca bir ring sırası vardı. Ben de "sıra gelir zaten yarım saat var" diye düşünürek girdim sıraya ama çok yavaş ilerliyordu. Tam aşağıdan binmeye karar vermiştim ki yürürken kalkmak üzere olan ringe kapı ucunda binebilirim diye bir anlık düşünerek atladım. Kapının kapanmasıyla benim içeride olmam bir oldu. Orada başta sıkıştık ama sonra bir düzen sağladık ve ben fakülteme ulaşabildim sonunda. Bu süreçtede hep müzik dinlediğim kulaklığım ufak sıkıntılar çıkardı, yakında bozulur herhalde.
   Binaya girmek üzereyken kapıda durdum ve bir sigara içtim. Ben sigaramı içtikten sonra sınava 5 dakika kalmıştı. Zaten yer bulurum düşüncesiyle hareket ettiğim için yavaşça çıktım. Ama benim girdiğim bloktaki iki sınıfta doluydu bu yüzden diğer bloğa geçmek zorunda kaldım. Sınava ucu ucuna yetiştiğim için gece tuttuğum notlar da bir işe yaramadı çünkü bakamadım. Sınav kağıdı geldi önüme. Kağıt bana bakıyor ben kağıda... En ön sıraya oturduğum için full camlı pencereden dışarıyı seyredebiliyordum. Usulca kar yağıyordu ve muhteşem bi manzara vardı önümde. Ben de o manzaraya dalıp gittim ki bir çift gözle göz göze geldim. O gözler bana şu soruyu yöneltti: "Niye geldin sınava?" Ben de "çözüyorum hocam, sadece bir şey düşünüyordum" diyip arka sayfa karaladığım dersle alakalı ama soruyla tamamen alakasız olan sırf kağıt dolu gözüksün diye yazdığım kurşun kalemin kağıtta bıraktığı birkaç izi gösterdim. Eve o yazdıklarım ben de bundan fazla değer görmüyor.
   Velhasıl sınav bitti ve ben gözümle Myanmarlı arkadaşımı aradım, bulamayınca da eve döndüm. Eve girdiğimde keşke markete gitseydim diye düşündüm ama dışarıda kar yağıyordu ve ben geri dönmeye çok üşenmiştim. Bir süre sonra ev arkadaşım acıktı ve evde makarna da dahil bir şey bulamadığı için markete gitmeye karar verdi ve bana "bir şey lazım mı?" deme gafletinde bulundu. Ben de ondan bir tane noodle ve kola almasını istedim. Birbirimize bir şeyler sürekli aldığımız için ve evdeki her şeyi ortak kullandığımız için aramızda bunların lafı olmuyordu. Hemencecik gitti ve geldi. Ben de bu sırada bir şeyler yedim ve youtube'dan bir şeyler izledim. Sonra da ev arkadaşıma dışarı çıkıp tavla oynamayı teklif ettim. O da kabul etti ama sonrasında benim uykum geldiği için ben uyanınca gitmeye karar verdik.
   4 saate yakın uyudum ve kalktığımda saat 9'a yaklaşıyordu. Ben de hemen kalktım ve markete gittim çünkü evde kaşar kalmamıştı. Bu da yarın tost yapamayacağım anlamına geliyordu. İlk başta Migros'a gitmeyi düşündüm, sigaramı uzunca süre içip yarım atmamak için yolumu uzattım ve sonrasında Şok'a gittim. İçeriden 2 paket tavuk ve kaşar aldım. Sonrada 3 tane noodle alıp çıktım. Daha sonra Migros'a gittim ve oradan da bir Tchibo kahve ve CoffeMate aldım. Yani tekli paketlerle uğraşmak zorunda kalmıyorum şu an. Sonrasında bir paket hamburger köftesi aldım. Sonra da oradan da bir kuşburnu çayı ve 2 noodle daha alıp çıktım. Bim' e gittim oradan domates aldım, karşı markete girip oradan da ekmek aldım. Eve geldim kendime hamburger yaptım. Kahvemi içip ev arkadaşıma hadi tavla oynamaya gidelim dedim. Hazırlanıp çıktık.
   Evimizin hemen yakını olan Yemen Kahvesi'ne gittik. Ben tavlayı masaya getirdim biraz oynadık ve ev arkadaşım ikincisini oynamak istemedi. Ben sipariş için garsonu çağırmaya gittim ve geldiğimde muhabbete başladık. Bu sırada ben bir white chocolate mocha söyledim o da bir filtre kahve aldı. Bunların hepsini neden belirtiyorum bilmiyorum ama yazasım geliyor. Dolu gözükmesi gibi bir amacım da yok çünkü sıkılacak bir okuyucum da yok sevgili hiç okumayacak okuyucum. Neyse işte... Ben ev arkadaşıma tiyatro ekibimizin isim değişikliği konusunda subjektif bir şekilde sürekli fikirlerimi söyleyerek anlattım. O da başından beri bana dokunmayan yılan bin yaşasın kafasında olduğu için olaylara yorum yapmadı. Biraz daha muhabbet edelim derken bir yerde tıkandık ve birbirimize fıkra anlatmaya başladık. Anlatacak fıkra bulamayınca da internetten önce kendimiz okuduk sonra birbirimize anlattık. Böyle böyle anlatırken oturduğumuz yerin yanındaki cama biri vurdu. Ben baya bir korktum ve dışarı baktığımda tiyatro arkadaşlarımızı gördük, cama vuran Feride'ydi. Daha sonra onları içeri davet ettik ama mekan kapanmak üzereydi. Biraz da onlarla muhabbet ettik ve sonra da Tuğba'nın isteğiyle okey masasına geçtik en azından bir el atabilelim diye. Oyunumuza başladık ve sonra mekanın ışıklarını kapattılar. Yani kibarca "siktirin gidin" dediler bize. Biz de en azından el bitsin diye devam ettik ve oyun en son benim açmamla ve Feride'nin bitmesiyle sonuçlandı. Işık olmadığı için son işleyecek taşı bulamadı ve ben gösterdim. Tuğba bunun üzerine kızdı bana ama ben göstermesem de sonuçta bir ellik bir oyundu bu. Lanet dürüstlüğüm ya...
   Mekandan çıkıp eve döndük ve ev arkadaşımla biraz boş yapıp güldük. Sonrasında döner sipariş ettik. Sipariş geldi ve Beyblade izleyip yemek için benim odama geçtik. Ben de o sırada ev arkadaşıma A.....r ile konuşacağım konusunda muhabbet açtım. O yine kendi için sorun olmayacağını söyledi - ne kadar hiç öyle hissettirmese de - ama eğer reddedilirsem benim açımdan iyi bir profil oluşmayacağını söyledi. Daha önce  de ev arkadaşımın başka bir arkadaşına ondan hoşlandığım söylettirmiştim. Ama kızın sevgilisi olduğunu ikimiz de bilmiyorduk. Yani reddedilirsem ve bunu onun arkadaşları öğrenirse benim herkese yürüyen bir profil çizeceğimi düşündüğünü  ve bunun beni bir daha kimse ile tanıştırmayacağına sebep olacağını söyledi. Aslında haklı görünüyor ama benden bunu istememesinin sebebi bu değil bence. Bu aklımı karıştırdı ama benim umrumda olmayacak. Ben gidip A.....r'a ondan hoşlandığımı söyleyeceğim ve sonrasında ne olursa ona göre davranacağım. Yani kaybedecek çok şeyim yok. Yarın A.....r'un sınavı var ve sonrasında burada olması için hiçbir sebep yok. Yani elimi çabuk tutup bir an önce konuşmam lazım. Karşılacak durumumuz olmadığı için yarın Instagram'dan yazarım diye düşünüyorum. İçimde hisler var ama ben bahsettiğim gibi bunu bu hislere rağmen yapacağım.
   Bakalım bir sonraki yazıda birlikte neler okuyacağız sevgili hiç okumayacak okuyucum...
 

19 Ocak 2020 Pazar

nefret ettiğin yaşam

Saat sabahın 5'i ve sen şu an nefret ettiğin işi yapmak için kendini zorluyorsun. Tamam bazen hayatta nefret ettiğimiz şeyler yapmak zorunda kalacağız ama bu sevdiğin, ulaşmak istediğin amaca hizmet eden yolda olmalı. Hiç olmak istemediğin konumda hiç olmak istemediğin bir kişilik için toplumsal baskılar ve gelecek kaygısı yüzünden mücadele ediyorsun. Aç kal be, aç kal da bunu yapma! Hala kararsız bir şekilde  yerinde sayıyorsun. Artık risk al! Olmak istediğin kişi ol! Yaşamak istediğin yaşamın bir parçası ol! Yapmaktan nefret ettiğin şeyleri yapmayı bırak artık ve sevdiğin hayalin için mücadele et!

mutlu olamayacak mıyım sorusunun acısı

   Hep bir hayal kurarız hep de başımıza yıkılır. Hiçbir şey hiçbir zaman tam istediğimiz gibi gitmemiştir. Şu 20 yıllık ömrümde eve yüzüm de gülücükler saçarak bi kere geldim onun da sonu kötü bitti. Ne zaman bi şeye gülsem sonrasında somurtacak bi şey illaki çıkıyor. Ki zaten bu sigara illeti yüzünden doya doya kahkaha atamıyorum. Bugün kendime sordum yine, hiçbir kadın sevmeyecek mi beni diye, kimseye doya doya sarılamayacak mıyım diye, gerçekten mutlu olamayacak mıyım diye. Biriyle birlikte olsam bile ben nasıl beraber olunur, nasıl sevgili olunur, ne zaman sarılıp öpülür bunları bilmiyorum ki. Mahvoluyorum... Bazen her şey yolunda gidecekmiş gibi oluyor, ertesi gün ise ufak bir olay bütün umutlarımı yıkıyor, cesaretimi parçalıyor, özgüvenimi yerle bir ediyor.
   Bugün sabah kalktığımda -belki sana komik gelebilir sevgili hiç okumayacak okuyucum ama- Instagram hikayelerimi tekrar izledim ve insanların nasıl tepki vermiş olabileceklerini düşündüm. Bu kesinlikle bağımlılık seviyesin sosyal medya kullanıcılığının yan etkilerinden biri veya "insanlar benim hakkımda ne düşünüyor?" paranoyası değil. Sadece küçük bir merak ki olumlu tepkiler mutlu etsin ve sikime takmayacağım olumsuz tepkilerin de varlığından haberdar olayım diye. Dün 199 olan takipçim bugün 198 olmuştu ki artmasını beklerken. Garip bir şekilde analiz uygulamasını baktım kimi kaybetmişim diye ve şaşırdım. Dün bahsettiğim Kadıköy'de buluşmayı ve benden hoşlandığını düşündüğüm kızı kaybetmişim. Çok garip ve çok ironikti benim için. Hani banko maç yatmış, dopingli at sonuncu gelmiş gibiydi. Anlık bir yıkılmayla ufak bir depresif sürece girdim. Tamam mantıklı ve herkese göre komik olmayabilecek tarzda paylaşımlardı ama önemli olan benim eğlenmiş olmamdı. Ve sonunda bir bahanem ver ben bir oyuncuyum. Yani "niye böyle şeyler yapıyorsun?" diyenlere sunacağım cevabım şu: "ben bir oyuncuyum, oradaki kişilik ben değilim; ben eğleniyorum ve eğlendiriyorum." Bu yaptıklarım belki garip gelmiş olacak ki ona veya belki de çok fazla alakasız paylaşımlarda bulunduğum için benden sıkılmış olacak ki takipten çıkmış diye yorumladım kendi kendime. Belki bunların hiçbiri bir sebep değildir. Ama sadece takipten çıkmamış, kendi takip listesinden de çıkarmış beni. Yani hem ben seni görmeyeyim hem de sen beni görme demiş. Bunun sebebini gerçekten merak ediyorum. Ne yapmış olabilirim acaba diye. Aslında çok da büyük bir olay değil bu ama dün güzel geçmeye başlayan günümü mahvetti. İlişki yaşama beklentileri içinde olduğum kız bi anda hayatında çıkardı beni bu yüzden fazla yükseldiğim için yere sert düşmüş oldum.
   Evde böylece debelenirken ev arkadaşım geldi eve. Finallerden bütlere kadar evi yakın olduğu için gittiği Ankara'dan dönmüştü. Bir sürpriz yaptı bana. Ben evde otururken evde sesler gelmeye başlayınca, hemen üstümü giyip odamın dışına bakınca onu gördüm. Biraz muhabbet ettik sonra da ayrı odalarımıza geçtik. Ben biraz sonra dışarı çıkarız falan dedim ona sonra Batu aradı ve A.....r ile beraber dördümüz okey oynamaya geçtik. Aslında hala bu kızdan pozitif sinyaller alıyorum ama bir türlü muhabbete giremiyoruz. Hani dostane de yaklaşıyor olabilir, hoşlanıyor da olabilir; bilemiyorum. İşte bu muallaklar mahvediyor ya insanı... Eveeeeet, sevgili hiç okumayacak okuyucum; böyle durumlarda ne yapıyorduk, siktir edip nolucaksa olsun diyip karşısına geçip söylüyorduk. Şimdi buradan kendime sesleniyorum. Ara tatile girene kadar yani uçağa binene kadar gidip bu kızla bizaat araya kimseyi sokmadan konuşacaksın ve "senden hoşlanıyorum" diyeceksin. Nolucaksa olsun. Artık nasıl bir araya gelirsin bilmem. İstersen önce Instagram'dan konuş ve "sana bir şey söylemem lazım" de. Ama bu korkutucu olabilir. Neyse yap bir şekilde işte. Git ve söyle. Buradan da kontrol edeceğim seni. Yapmazsan çok büyük psikolojik sınavlardan geçeceksin ona göre. Bunda da reddedilirsen siktir et. İçin alev alev yanacak biraz ama siktir et, nasıl olsa bi daha göremeyeceksin bu kızı istemezsen. Utanacak bir şey yok.
   Finallerden sonra koskoca 10 gün geçti ve ben bir gün bile sınava çalışmadım. Bugün son gün ve şimdi sabaha kadar çalışacağım umutsuzca. Ne yapalım, istemediğin bir şey olunca böyle oluyor. Ve bugün bir söz duydum belki de dün bilemiyorum, o da şu: "akşam yatarken aklındaki iş neyse sabah yaptığın o olsun." Bu yüzden ben hayallerimin peşinden koşup müzisyen olacağım. Bunu da burada açıkça ilk defa yazıyorum. Hep müzikle uğraşacağım yok işte şarkı söyleceğim diye geçiştiriyordum. Bugün burada açıkça söylüyorum ki sevgili hiç okumayacak okuyucum: " BEN MÜZİSYEN OLACAĞIM!"

18 Ocak 2020 Cumartesi

güzel bir gündü

   Bugün yine 11 civarı kalktım. Hemencecik çayımı koyup, tostumu yapıp İlişki Testi izlemeye koyuldum tabiki. Günün en sevdiğim partı bu galiba. Ama keşke erken kalkıp yapabilsem bunu, hem Ayça Şen ile Toni Drosa'nın radyo yayınını da kaçırıyorum. Bu alışkanlıkları yeni kazandım. Ve aşırı sevdim hayatın bu yönünü. Hem daha entel hissettiriyor insana ki bence hissettirmeli de. Tam burada beni birçok şey ile tanıştırdığı için sevgili ev arkadaşıma teşekkür ediyorum. Uzun zaman sonra yeni bir Türk dizisi ilginmi çekti ve onu izlemeye başladım. Adı "Tutunamayanlar". En son izlediğim dizi Kiraz Mevsimi idi yani bu demek oluyor ki 6 yıldır Türk dizisi izlemiyorum. İyi denk geldi, bakalım iyi devam eder umarım.
   Sonrasında biraz zaman geçti, bulaşıkları yıkadım, traş oldum ve duş aldım. Duş alınca bi rahatlayıp ferahladım da... Duştan çıkınca aklıma daha önce Ahmet Elbistanlı'nın çektiği Godfather vine serisini çekmek geldi. Malatya,Diyarbakır ve Ankara'yı çektim. Akşam story de gelen isteğe göre de Konya'yı çektim. Neyse ona geleceğiz. Videoları çektikten sonra Maleficent'ın ikinci filmini izlemeye başladım. Güzel filmdi. Çocuklara yönelik bir film olduğunu düşünenler var ama ben ilk filmini de çok sevdiğim gibi bunu da çok sevdim. Disney filmlerinin sevdiğim bir yönü var. Filmler de bir tek problem olmuyor. Tam "bu problem çözüldü şimdi güzel bir final yaparlar." diyorsun ama yenisi çıkıyor ortaya. Akışı da bozmuyorlar her şey çok düzenli işliyor. Pixar ile ortak yapımlarında da böyle. Bence çok iyi iş çıkarıyorlar.
   Film bitince biraz daha takıldım ve boş zaman harcadım. Bu hafta full bütlere çalışmam gerekirken sürekli erteleyerek boş zaman geçirdim. Ama şu andan tam 32 saat sonra girmem gereken nefret ettiğim dersin sınavı var ve ben hiç çalışmadım. Hatta finallere çalışırkenki öğrendiklerimi de unuttum. Neyse ben müzisyen-oyuncu olacağım (umarım).
   Bunların umurumda olmaması lazım. Tam bundan bahsediyorken beni bugün geçen gün instagramda gezerken rastgele oyunculuk için form doldurduğum Bee Menajerlik'ten aradılar. Aradıkları şartlara uyduğumu söylediler ve bana şu an nerede olduğumu sordular. Ben de haftaya İstanbul'a uçacağımı (bak bak uçağa binecek ya havalara bak) ve sonrası için görüşmemin uygunluğunu sordum. Telefondaki Melisa hanım da bana 28'ine randevu ayarladı ve o gün Kadıköy'e görüşmeye gideceğim. Bi an için hayaller kurdum ve bu hayallerimi kendime bir zamanlar Çağatay Ulusoy'un da Recep İvedik 3'te figuran olduğunu söyleyerek güçlendirdim. Hem iyi bir oyunculuk tutturabilirsem sonrasında müziğe yönelik hayallerimi de gerçekleştirebilirim. İçim kıpır kıpır oldu ama fazla heyecanlanmamam lazım. Çünkü beni özel kılan bir şey yok şimdilik ve beni boyuma, kiloma ve yaşıma göre çağırdılar. Orada kendimi gösterirsem falan diye konuşuyorum ama işim Fatma'nınki gibi de olabilir. 3 saniye arkada gözükür kaçarım ve bunun için saatler harcamış olurum. Ama olsun set ortamını görmüş olurum ve güzel bir macera güzel bir gün olur benim için. Hem Kadıköy'e gitmek ce arkadaşlarımla buluşmak için bahane olur benim için. Hem orada arkadaşlarıma oyunculuk görüşmesi için çağırdılar derim ve Belgin ile görüşürüm. Belgin de beni beğendiğim ve beni beğenen arkadaşıyla tanıştırır. Bir şeyler bir şeyler işte...
   Sonrasında dışarı çıktım ve Charlot Cafêye yöneldim. Ama yine kapalıydı. Caddeden uzak oldukları ve zaten çok az müşterileri olduğu için kapatmışlar ara tatil sürecinde sanırım. Ben de cebimde kitabımla Yemen Kahvesi'ne geçtim. İçeride elektronik şöminenin yanına oturdum ama orada rahat edemediğim için masamın fotoğrafını çektim, storyde "şehirlere göre Godfather" videosu için istek storymi paylaştım ve başka masaya geçtim. Kitabımı okumaya başlamıştım ki lise arkadaşım Ali Vatan ve Küto görüntülü aradılar beni. Biraz onlarla konuştum. Geçen geceki storylerdeki şarkı eventimi beğenmiş olacaklar ki hemen "şarkı söyle" dediler bana. Ben de cafêde olduğumu eve geçinc söyleyeceğimi söyledim. Biraz muhabbet ettik ve Ali Vatan'dan pazar günü beni Sabiha Gökçen'de karşılamasını istedim. O da bana o gün sınavının olmadığını ve işi olmazsa karşılayabileceğini söyledi. Ben de "sana kalmış tabiki, gelemezsen darılmam" dedim. Stefan Zweig'ın Gömülü Şamdan'ını okudum biraz ve çayımın son damlasını yudumlayıp sigaramın son fırtını çekip hesabı ödeyip evime geçtim. Çok yakın zaten 30 metre falan. Kulaklık bile takmadım. Eve geçince Godfathetr videolarını paylaştım ve birkaç story daha çektim. Sürekli storylerden bahsetmemin sebebi bu tür özgüveni yeni kazanmış olmam. Yine güzel tepkiler geldi ve ben mutlu oldum. Eski lise arkadaşımla konuştum. O da benim şu aralar olduğum gibi story manyağı. Ama o bu özgüven şeysini çoktan aştığı için bayağı saçma videolar çekiyor. Neyse yukarıda bahsettiğim gibi en sonda yönetmenim Semahat isteği üzerine Konya için Godfather videosu çektim ve bunu finalledim. Sonrasında ise birkaç istek geldi ama bakamadım. Bunun üzerine tabi sürekli kusura bakma tarzı şeyler yazdım insanlara. Bu arada bana bayadır Insta'dan yürüyen ve zorla yüzünü görebildiğim Ayşe isimli tanımadığım takipçim de yazdı bir şeyler. Ben de ona nazar değmesin diye kimseye söylemedim diyerek oyunculuk görüşmesi randevusundan bahsettim. Zaten beni tanımadığı için umutlarım yıkıldığında utanmam ondan. En azından içimde kalmadı işte, çatlardım yoksa sevgili hiç okumayacak okuyucum.
   Eveeet, geldik yine final şeysine. Şimdi bir kahve içtiğime göre bunları yazarken uykum açılmıştır biraz. Şimdi en iyisi bir indomie yapayım da o olana kadar yarım saat ders notlarına bakayım bari. Biraz önce de döner sipariş etmiştim ama yapalım mına koim nolucaksa. Hadi canım sevgili hiç okumayacak okuyucum, görüşürüüüüüüz....

17 Ocak 2020 Cuma

dengeyi sağlamak senin elinde

   Bugün sabah 11'de kendi kendime kalktım. Gece kurduğum 5 alarm işe yaramamıştı çünkü telefonunumun şarjı bitmişti. Neyse ki uyanmak istediğim saatte uyandım ve dün bahsettiğim matematik final sınavımın incelenmesi için hocanın yanına gittim. Yaklaşık 1 saat bekledim ve sonunda hoca geldi. Biraz gergindi çünkü eski kasa toyota corollasının yolda kayışı kopmuş. Bir de onunla uğraşmış. Normalde belki bugün gelmeyecekti ama benim mailim üzerine geldi. Bu yüzden bir sıfır geride başladım olaya. Odasına gittik, benim kağıdımı eline aldı ve gerçekten de 02 yazıyordu kağıtta iyice üzüldüm ve içim titreye titreye kağıda baktım. Hoca eline alıp incelemeye başladı kağıdı ve hatalarımı teker teker yüzüme vurdu. Ben orada ona karşı çaresizce savunma yaparken bir taraftan da asistanı denen dalyarak hocayı yalayarak benim hatalarımı yüzüme vuruyordu. Yok şöyle olacak yok böyle olacak, evet haklısınız hocamlar, tabiki hocamlar falan. O an orada hoca olmasaydı kafa göz dalıp anasını sikecektim de o elemanın. Çok sinirlendim ve mecbur çıtımı çıkarmadan tıpış tıpış oradan ayrıldım. Bir taraftandan da kendime bugünlerin kısa bir süre sonunda umurumda olmayacağı yönünde kısa teselli sufleleri  vererek, sigara dumanımı acıyla içime çekerek ring durağının yolunu tuttum.
   Ben buraya geldiğimde ilk tanıştığım çocukla bir süre önce aramız açıldı. Ben onun kendini beğenmişliğinden vesaire nefret ettiğimden arayı açtım. Geçenlerde de İstanbul'a giden arkadaşım bana nefret edip de kaldığım dersin notlarını verdi ve sonrasında "o çocuğa cuma günü ver bu notları" dedi. Dün gece çocukla aramızda geçen konuşmada ben ona bugün verecektim. Ama çocuğu bi görsen sevgili hiç okumayacak okuyucum bana diklenerek, emirvâki konuşuyor whatsapp'ta falan. Ben de kendi kendime piçlik planları yaptım. Çekirdeğini çayını al gel bekliyorum.
   Ringe binip eve geldiğimde o çocuğa mesaj attım ve kütüphanede onu beklediğimi acele etmezse Ankara'ya gitmeden beni yakalayamayacağını söyledim. Biraz zoruna gitti tabiki. "Ben senin ayakçın mıyım?" falan yazdı ama nasıl kuduruyor. Ben de bir taraftan takmayıp sürekli acele etmesini söylüyorum. Halbuki evde Bim'den cuma namazı paydosu öncesi kamulaştırdığım hindi etimi pişiriyorum. Nasıl eğleniyorum ama. Çocuk tam bahsettiğim yere geldi ve nerede olduğumu sorunca ben de yalandan kusura bakmamasını ve arabaya binip çoktan yola çıktığımı söyledim. O iyice çıldırdı ve sonrasında hiç cevap vermedim. (Sonradan öğrendim ki ben ona mesaj yazarken o bahsettiğim Ankara durağındaymış zaten ve oradakiler "çocuk seni kandırmış" diye bununla dalga geçmişler baya. Ohh içimin yağları eridi valla 3 kilo verdim :D)
   Bak sevgili hiç  okumayacak okuyucum, ben kötü bir insan değilim. Bu çocuk bu yaptıklarımın katbe katını hak ediyordu emin ol. Hem ben de benimle konuşma tarzına karşı intikam aldım ve aşırı eğlendim. Bu muhabbetlerden sonra hindi ekmek arasımı yaptım, çayımı koydum masama ve İlişki Testi'ni izledim. Sonrasında da eksik kalan uykumu tamamladım.
   Uyumadan önce bizim Myanmarlı arkadaşı takılmak ve sınavlar konusunda konuşmak için aramıştım. O da beni 14:30 civarı arayarak uyandırdı. Ben de hazır uyanmışken biraz takıldım ve yine bi şeyler tıkınıp sigara içtim. Akşama doğru Myanmarlı arkadaş geldi bir cafêye gittik. Orada birer çay içip benim için İstanbul'a uçak bileti aldık. Hayatımda ilk defa uçağa bineceğim için aşırı heyecanlıyım şu an, içim kıpır kıpır sürekli. Bunu sürekli hatırlatacağım kendime.
   Bu cafêden çıkıp benim birkaç gündür gittiğim cafêye geçtik orası daha sakin olur ve ucuza nargile içeriz diye. Aksine hem daha kalabalıktı hem de nargile fiyatları aynıydı. Orada bir story atıp bize şarkı söyletmelerini istedim takipçilerimden. Sipariş verdiğimiz nargile de çok gecikince dayanamayıp kalktık. Yolda gelirken bizim Myanmarlı arkadaşı sürekli kola alması konusunda sıkıştırdım. Bu da geçen hafta uçkuruna düşkünlüğünden 3 günde bin lira harcadığı için hiç parası kalmamış bunun. Ben ısrarla "paran vardır senin" derken bi taraftan aniden yere eğildi ve yerde bulduğu 5 lirayı cebine attı şanslı piç ve bana "hadi gel kola alalım" dedi. Beleş parayla konuşmak kolay tabii. Sonrasında eve geçtik ben kanatları pişirmeye koyuldum Bi paket 3-4 gündür dolapta durup bozulmuş yine buraya ilk blogumu yazdığım gün olduğu gibi. Çok kötü koktuğu için hayvanlara verilmek üzere poşete koyduk.
   Baktığımda attığım storyye birkaç cevap gelmişti. Ben de fake hesaptan kendi istediğim birkaç şarkıyı yazıp, dilenci mendili psikolojisi uyguladım insanlara. Baktılar ki ben istek parçaları okuyorum. Bunlar da kendi istediklerini yazdılar. Gece boyu mesajların gelmeye devam ettiği sırada biz de Esaretin Bedeli filmini seyrediyorduk. Yeterince mesaj geldi ve ben başladım şarkıları söylemeye. Sürekli olumlu tepkiler geldi, bi taraftan istek parçaları bir taraftan da benim yem parçaları söyledim ve sonunda başım ağrımaya başladı. Bu serüveni de benim yem attığım son muhteşem bir parça ile bitirdim.
   Yani özetle sabah baya üzüldüm akşamına çok mutluydum. Bir denge kurmak önemli. Bu dengeyi sağlamak da hep benim elimde. Öyle her şeyi kafaya takmıycaksın abi. Şimdi ben bu serüveni bitirdim de bu yazıyı nası bitiricem? Neyse sevgili hiç okumayacak okuyucum, muhteşem bir parçayla bitirelim o zaman...

19 Saatlik İstanbul

  1 9   S A A T L İ K  İ S T A N B U L Selaaaaaaam ben geldiiiim, naber lan. Oooo abi hoşgeldin. Hoşbuldum, bak bu sefer çok bekletmedim sen...